• editor KABİR MUBTELALARI’NA REDDİYE Yazan&Gönderen editor

    AddThis Social Bookmark Button
    ER-REDDU AL’A MUBTELAİL MEKABİR
    KABİR MUBTELALARI’NA REDDİYE

    Bismillahirrahmanirrahim

    Rabbimiz! Sana tevekkül ettik sana yöneldik dönüş sanadır.(Mümtehine/4)

    Dua bir İbadettir : Dua oldukça önemli bir ibadettir.Yüce Allah pek çok ayette onu özel olarak zikretmiştir.Sahih olarak rivayet edilen çok sayıdaki hadiste de Peygamber (s.a.v) onu şerefini beyan etmiştir.Duanın konumunun önemi hakkında gelen delillerden bazıları şunlardır.
    ER-REDDU AL’A MUBTELAİL MEKABİR
    KABİR MUBTELALARI’NA REDDİYE

    Bismillahirrahmanirrahim

    Rabbimiz! Sana tevekkül ettik sana yöneldik dönüş sanadır.(Mümtehine/4)

    Dua bir İbadettir : Dua oldukça önemli bir ibadettir.Yüce Allah pek çok ayette onu özel olarak zikretmiştir.Sahih olarak rivayet edilen çok sayıdaki hadiste de Peygamber (s.a.v) onu şerefini beyan etmiştir.Duanın konumunun önemi hakkında gelen delillerden bazıları şunlardır.

    حدثنا محمد بن بشار حدثنا بن أبي عدي قال أنبأنا جعفر بن ميمون صاحب الأنماط عن أبي عثمان النهدي عن سلمان الفارسي عن النبي صلى الله عليه وسلم قال إن الله حي كريم يستحي إذا رفع الرجل إليه يديه أن يردهما صفرا خائبتين قال أبو عيسى هذا حديث حسن غريب وروى بعضهم ولم يرفعه

    Selman el-Farisi’nin rivayet ettiği hadiste Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: Allah çok haya sahibi ve çok cömerttir.Kişi ellerini O’na doğru kaldırıp dua ettiği zaman onları boş çevirmekten haya eder.(Tirmizi (3556) Ebu Davud Salat (27) İbn Mace Edep (17) İsnadı Sahihtir.

    حدثنا أحمد بن منيع حدثنا مروان بن معاوية عن الأعمش عن ذر عن يسيع عن النعمان بن بشير عن النبي صلى الله عليه وسلم قالالدعاء هو العبادة ثم قرأ { وقال ربكم ادعوني أستجب لكم إن الذين يستكبرون عن عبادتي سيدخلون جهنم داخرين } قال هذا حديث حسن صحيح وقد روى منصور عن الأعمش عن ذر ولا نعرفه إلا من حديث ذر هو ذر بن عبد الله الهمداني ثقة والد عمر بن ذر
    Numan b.Beşir (r.a) den rivayete göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: Dua ibadettir.Sonra Mü,min süresi 60 ayetini okudu: Ama Rabbiniz buyuruyor ki: Bana dua edin duanızı kabul edeyim.Şüphesiz ki bana kulluk etmekten ululuk taslayarak çekinenler aşağılık bir halde Cehenneme girecekler.(Tirmizi (3372) Tirmizi Bu hadis hasen sahihtir.

    Yüce Allah subhanehu ve Teala Kur’an-ı Kerim’de duayı ibadet olarak isimlendirmiş ve şöyle buyurmuştur:

    Rabbimden bana apaçık belgeler geldiği içindir ki ben sizin Allah’tan başka yalvarıp yakardığınız şeylere tapmam bana yasaklandı.(40/Ğafir/66)

    Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin karşılık vereyim.Bana ibadet etmeye tenezzül etmeyenler aşağılanmış olarak cehenneme girecekler.(40/Ğafir/60)

    Yüce Allah her iki ayette de duadan ibadet diye söz etmektedir.Bu onun öneminin büyüklüğünün bir delilidir.

    Yine Yüce Allah şu ayetinde görüldüğü gibi duayı din olarak da isimlendirmiştir.

    Gemiye bindiklerinde (bir tehlikeyle karşılaştıkları zaman) dini Allah’a has kılarak yalnız O’na yakarırlar Onları kurtarıp da karaya çıkardığında ise hemen O’na eş koşarlar.(29/Ankebut/65)

    Allah subhanehu ve Teala bu ayette dini duadan bedel kıldı ve onu belirlilik ifade eden elif lam takısıyla marife yaptı.Bu duanın din olduğuna dalalet eder.Din olan şey İbadettir.

    Rabbinize yalvara yalvara gizlice için için dua edin (7/A’raf:55)

    Peygamber (s.a.v) de duayı emretmiştir.Nitekim şöyle buyurur:Rüküda Rab azze ve celle’yi tazim edin.Secdelerde dua etmeye çabalayın.Çünkü secdelerdeki duanız sizin için kabule daha layıktır.(Müslim (479)

    Şeyh Abdullah Eba Butayn rahimullah şöyle der:Bütün alimlere göre Allah’ın amrettiği her şey ya vacip veya müstehap bir ibadettir.Kim kulun Rabbine duası ibadet değildir derse o sapık hatta kafirdir.(Tesisiu’t-Takdis fi Keşfi Telbisi Davud b.Cercis.s.127)

    SADECE ALLAH’A DUA EDİLMESİ EMRİ VE O’NDAN BAŞKASINA DUA EDİLMESİNİN YASAKLANMASI

    Kur’an ve Sünnet sadece Allah’a dua edilmesini emreder ve O’ndan başkasına dua edilmesini kesin bir şekilde yasaklar.Bu emir ve yasağın geçtiği buyruklardan bazıları şunlardır:

    Rabbinize yalvara yalvara gizlice için için dua edin.(7/A’raf:55)

    (Onlar mı daha hayırlı) yoksa kendisine dua ettiği zaman darda kalana yardım eden sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı.Allah ile birlikte başka bir ilah öylemi.Ne kadar az düşünüyorsunuz(Neml:62)

    (Ey Resül) Kullarım sana beden sorarlarsa ben şüphesiz onlara yakınım.Bana dua edenin dua ettiği zaman duasını kabul ederim.(Bakara:186)

    Allah’tan O’nun lütfunu isteyin (Nisa:32)

    Şeyh Abdurrahman b.Kasım rahimullah şöyle der:

    Sadece Allah’a dua etme konusu Kur’an da çeşitli şekillerde üç yüz defa zikredilmiştir.Bazen onu emreden bir kalıpla zikretmiştir Mesela:

    Bana dua edin size karşılığını vereyim.(Ğafir:60)

    Dini yalnızca O’na has kılarak Rabbinize dua edin.(Araf:29)

    Bazen yasaklama kalıbıyla zikretmiştir Mesela:

    Allah’ın yanı sıra başkalarına dua etmetin/yalvarıp yakarmayın.(Cin:18)

    Bazen tehditle birlikte zikretmiştir Mesela:

    Allah ile birlikte başka bir ilaha yalvarma;aksi halde azab görenlerden olursun.(Şuara:213)

    Bazen ulühiyyete ve ibadet edilmeye O’nun layık olduğu anlatılırken zikredilmiştir Mesela:

    Allah ile birlikte başka bir ilaha yalvarma/dua etme.O’ndan başka hak ilah yoktur.(Kasas:88)

    Bazen dua edeni ayıplama anlamına gelen bir hitap içinde zikretmiştir Mesela:

    Allah’ın dışında sana fayda ve zarar vermeyecek olan varlıklara dua etme.(Yunus:106)

    Bazen haber verme ve araştırma anlamına zikretmiştir.

    Deki. Hiç düşündünüz mü Allah’tan başka dua ettiklerinizi.Gösterin bana onlar yeryüzünde neyi yaratmışlar.Yahut onların göklerde bir ortakları mı var.(Ahkaf:4)

    Deki: Allah’tan başka kendileri hakkında batıl zanlar beslediğiniz o kimselere istediğiniz kadar yalvarın.Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye bile güç yetiremezler.(Sebe:22)

    Bazen duanın ibadet olduğunu ve Allah’tan başkasına duanın Şirk olduğunu açıklama makamında zikretmiştir Mesela:

    Allah’ı bırakıp da kıyamete kadar kendisine cevap veremeyecek kimseye dua edenden daha şaşkın ve sapkın kim vardır.İnsanlar (Allah’ın huzurunda) toplandıklarında dua edilenler dua edenlere düşman kesilecekler ve kendilerine yapılan ibadeti reddedecekler.(Ahkaf:5/6)

    Sizden ve sizin Allah’tan başka yalvardıklarınızdan uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum.Rabbime yalvarmakla gayretleri boşa gitmiş bir kimse olmam İbrahim onlardan ve Allah’tan başka ibadet ettikleri şeylerden ayrılınca ona İshak ve Yakup’u bağışladık ve hepsini de peygamber yaptık.(Meryem:48/49)

    Hadiste Dua ibadetin ta kendisidir buyrulmuştur.Bu hadis Tirmizi ve diğer hadisçiler sahih olarak nitelendirirler.Bu hadiste hasr ifade etmesi için bir arazamiri getirilmiştir ve habere lam ile marifelik kazandırılmıştır.Yani anlam şöyle olur:İbadet duadan başka bir şeydeğildir ve dua ibadetlerin en büyüğüdür.Allah Teala duada kendisine başka birinin ortak koşulmasını kesin olarak yasaklamıştır.Hatta Peygamberi (s.a.v) hakkında şöyle buyurmuştur:

    De ki Ben sadece Rabbime ibadet ediyor ve hiç kimseyi O’na ortak koşmuyorum.(Cin,20) O kendisine ortak koşulmasını asla affetmeyeceğini haber vermiştir.(es-Seyfu’l-Meslül ala Abdi’r-Rasul s.131-132)

    Sadece Allah’a dua edilmesinin farz olduğunun delillerinden birisi de İbn Abbas (r.a)’in Peygamber (s.a.v)’den rivayet ettiği şu hadistir: İstediğin zaman Allah’tan iste yardım dilediğin zaman Allah’tan yardım dile.(Tirmizi (2516) Ahmed (1/303) Bu hadis el-Elbani’nin es-Sahihu’t-Tirmizi’sinde (2516) numaralı hadistir.

    Eğer Allah’tan başkasından istemek caiz olsaydı Rasülullah (s.a.v) Benden isteyin yardım dilediğiniz zaman da benden yardım dileyin buyururdu.Bilakis amcasının oğluna irşad ve tebliğde bulundu ve sadece Allah’tan istemesini ve sadece O’ndan yardım dilenmesini tavsiye etti.

    Yine Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurdu: Sizden biriniz temenni ettiği zaman çok şeyler temenni etsin.Çünkü o sadece Rabbinden istemektedir.(Abd b.Humeyd el-Müntehab (1494) İbn Ebi Şeybe (29360) el-Elbani bunun sahih olduğunu söyledi es-Silsiletü’s-Sahiha (1266)

    Abdullah b.Ömer (r.a) anlatıyor:

    Ben her işimde Allah’a dua ederim.Hatta bineğimin yürüyüşünü açmasına kadar Allah’a dua ederim.Bu duanın bana büyük bir huzur verdiğini anlarım.(Buhari Edebu’l-Müfred.s.263.no:643)

    Göklerde ve yerde olanlar hep O’ndan isterler.(Rahman,29)

    İbn Sa’di rahımullah şöyle der: Yani Allah Teala yarattıklarından hiç birine muhtaç değildir.O çok cömerttir ve çok kerem sahibidir.Bütün yaratılmışlar O’na muhtaçtırlar.Bütün ihtiyaçlarını halleri ve sözleriyle O’ndan isterler.Göz açıp kapayacak kadar hatta daha az bir süre bile O’na muhtaç olmamaları düşünülemez.

    ALLAH’TAN BAŞKASINA DUA ETMENİN BATIL OLDUĞU HAKKINDA DÖRT MESHEBİN ALİMLERİNDEN VE DİĞERLERİNDEN GELEN BİLGİLER

    Allah Teala Kur’an’ın iki yerinde kendisinden başkasına dua etmeyi batıl bir dua olarak nitelendirmiştir.Birincisi şu ayettir:

    Bu böyledir çünkü Allah hakkın ta kendisidir.O’ndan başka tüm yalvardıkları ise sadece batıldır.(Hac,22)

    İkincisi de şu ayettir:

    Bu ancak Allah’ın hak olmasından ve onların yalvardıkları diğerlerinin batıl olmasından dolayıdır.(Lokman,30)

    Derim ki: Dört mezhebin alimleri ve diğer alimler Allah’tan başkasına dua etmenin büyük şirk olduğunda ve sahibini İslam dininden çıkardığında icma etmişlerdir.Onlar mezheplerin bütün kitaplarında mürtedin hükmü bölümlerinde buna hükmetmişlerdir.Genel anlamda ibadeti özel anlamda duayı sadece Allah’a tahsis etmek İslam’ın zorunlu olarak bilinen temel hükümlerindendir.Alimlerden hiçbiri bu konuda muhalefet etmemiştir.Müslümanların icmaı ise bir hücettir/delillerdir.Nitekim Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

    Allah benim ümmetimi sapıklık üzerinde birleştirmez.Allah’ın eli cemaat ile birliktedir.(Tirmizi (167) İbn Ömer’den rivayet etti.Hakim el-Müstedrek (392-397) Hakim bu hadisten sonra Ehl’i-Sünnet’in bu kaide üzerinde icma ettiklerini ve bunun İslam’ın kaidelerinden olduğunu anlatmıştır.

    Şeyh Abdurrahman b.Kasım şöyle der: Bir fiili yasaklayıcı ve ona karşı uyarıcı failini küfürle nitelendirici ve ebedi cehennemle tehdit edici naslar içinde Allah’tan başkasına dua etmek hakkında gelen naslar gibi nasların geldiği başka bir küfür ve mürtedlik çeşidi bilmiyoruz.O halde Kitap ve Sünnet’i hakem edinmeye ve ümmetin icmaına uymaya engel olan nedir.Bu mesele müstakil eserlere konu olmuştur.Birden fazla ilim adamı tarafından bu konuda icma olduğu haber verilmiş ve bunun İslam’ın zorunlu olarak bilinen esaslarından olduğu zikredilmiştir.(es-Seyfu’l-Meslul ala Abdi’r-Rasul,s.24)

    ۞Hanifilerin bu konudaki söyledikleri:

    Şeyh Kasım Dureru’l-Bihar’da şöyle der: Halktan pek çok kimsenin bazı Salih kişilerin kabrinin başına gelerek: Ey Efendim Eğer kaybettiğim şeyi bulursam veya hastam şifaya kavuşursa veya ihtiyacımı giderebilirsem senin için şu kadar altın vereyim veya şu kadar yütecek dağıtayım veya şöyle şöyle mum yakayım diye adakta bulunmaları şu sebeblerden dolayı icma ile batıldır/geçersizdir:

    Birincisi:Yaratılmış için adakta bulunmak caiz değildir.

    İkincisi: Bu ölmüş gitmiş bir kişinin bir şey yapabileceğini zannetmektir…Özellikle Şeyh Ahmed el-Bedevi’nin doğum günlerinde insanlar bu tür saçmalıkları yapmaktadırlar..Şeyh Kasım’ın sözleri burada bitti.

    Şeyh Muhammed Abid es-Sindi Tevaliu’l-Envar Şerhu Tenviru’l-Ebsar Mea’d-Dürri’l-Muhtar isimli eserinde şöyle demektedir:

    Bir kimse: Ey şu kabrin sahibi Benim ihtiyaçımı gider veya bunu Allah’tan iste veya Allah katında benim için şefaatçi ol diyemez.Fakat şöyle der:Ey hükmünde hiç kimse ile ortak olmayan (Allah’ım) Benim şu ihtiyacımı gider.

    Şeyh Sun’ullah b.Sun’ullah el-Halebi el-Hanefi şöyle der: Evet şimdi Müslümanlar arasında evliyanın hayatlarında ve öldüklerinde tasarruf ettiklerini iddia eden topluluklar ortaya çıktı.Bunlar bela ve musibetlerde velilerden medet beklerler ihtiyaçların onlar vasıtasıyla ortadan kalkacağına inanırlar.Bu sebeble onların kerametlerine istidlal ederek kabirlerine giderler ve ihtiyaçların giderilmesi için onlara seslenirler.Bu içinde aşırılık bulunduğu gerçeği haber veren Yüce Kitabı devre dışı bıraktığı imamların akidelerine ve bu ümmetin icmaına muhalefet ettiği için helake ve ebedi azaba götüren bir sözdür.Allah Teala indirdiği Kitabında şöyle buyurmaktadır.

    Her kim kendisi için doğru yol apaçık belli olduktan sonra Peygambere muhalefet eder ve müminlerin yolundan başka bir yola tabi olursa onu girdiği yolda bırakır ve cehenneme sokarız.Orası ne kötü bir yerdir.(Nisa,115) Seyfullahi ala men Kezebe ala Evliyaillahi,s.13-16 neşreden Medaru’l-Vatan li’n-Neşr)

    Son dönem Hanifi alimlerinden İmam Ahmed er-Rumi Şeyh Seccan Bahş el-Hindi Muhammed b.Ali et-Tehanevi Muhammed İsmail ed-Dehlevi ve Şeyh Ebu’l-Hasan en-Nedvi de böyle söylemiş ve bu konuda şiddetli tepki göstermişlerdir.(İçinde Allah’tan başkasına dua eden kimseyi ayıpladıklarının zikredildiği kaynaklar için bak:el-Mecmüu’l-Müfid fi Nakzi’l-Kubirriyeti ve Nusrati’t-Tevhid,s.412-418)

    Şeyh Şemsüddin el-Afğani’nin Kabirperestlerin akidelerinin batıllığı konusunda Hanifi alimlerinin sözlerini topladığı büyür bir eseri vardır.Suhüdu Ulemai’l Hanifiyyeti fi İbtali Akaidi’l-Kuburriyye diye isimlendirdiği üç ciltlik bu eser ile doktara unvanını elde etmiştir.

    ۞Malikilerin bu konudaki söyledikleri:

    Ebu Bekir et-Turtişi el-Havadisu ve’l-Bideu isimli kitapta zat’ı envat diye isimlendirilen ağaçla ilgili hadisi zikrettikten sonra şöyle der:Allah sana merhamet etsin nerede bir sedir ağaçı veya insanların tazimle yöneldikleri hastalarına şifa umdukları ve çivi çakıp çaput bağladıkları bir ağaç bulursan bil ki o hadiste sözü edilen zat’ı envat’tır onu kesin (s.39,Neşreden Daru İbni’l-Cevzi)

    ۞Şafiilerin bu konudaki söyledikleri:

    İbn Hacer eş-Şafii Şerhu’l-Erbein en-Nevevi’de şöyle der: Kim Allah’tan başkasına dua ederse kafirdir.(Şevkani bunu ondan ed-Durru’n-Nazid’de nakleder)

    Şam muhaddisi İmam Ebu Şame el-Bais ala İnkari’l-Bidei ve’l-Havadis isimli kitapta şöyle der: Fakat biz bu bölümde İslam şeriatını bir tarafa atan ve fıkıhçı din alimlerinin izinden gitmeyi terk eden cahil halkın içine düştükleri durumu açıklayacağız:

    Bu kendilerini derviş olarak nitelendiren kimselerin yaptıkları bir şeydir.Onlar aslında iman fakiridirler.Çünkü yabancı kadınlarla içli dışlı olurlar onlarla baş başa kalırlar şeyhlerine inanırlar…Bu ve benzeri tarikatlar ortaya çıkan putperestlik ve diğer küfür çeşitlerinin temelini teşkil ederler.Duvarlara ve direklere el sürmeyi ve her beldede birtakım özel yerlerde kandiller yakmayı şeytanın halka cazip göstermesi gibi halk arasında yaygın musibetler de bu kısma girer.Buralarda birisi rüyasında meşhur bir Salih veya veliyi gördüğünü halka anlatır (insanlar da onun kabrini kandillerle donatırlar ve türbesinin duvarlarına ve direklerine ellerini sürerler) Bu mekanları kalplerinde büyütür saygı gösterirler onlara adaklar adayarak hastalarına şifa vereceğini ve ihtiyaçlarının karşılanacağını umarlar.Bunlar Dimeşk şehrinde ve pınarlar ağaç ve duvar arasındadır.

    Sonra Ebu Şame rahimullah Rasülullah (s.a.v)’den sahih bir yolla gelen şu hadisi nakletti:Beraberindeki kimseler ona (Bizim için de bir zat-ı envat belirle) dedikleri zaman Rasülullah (s.a.v) onlara şöyle buyurdu:

    Subhanallah! İşte bu söylediğiniz Musa’nın kavminin söylediği şu söz gibidir: (Ey Musa! Bizim için onların ilahlarına benzer bir ilah belirle) Canım elinde tutan Allah’a yemin olsun ki sizden öncekilerin yollarını izleyeceksiniz.(Araf,138) (Tirmizi (2180) Ebu Vakid el-Leysi’den rivayet etti lafız onundur.Ahmed (218/5) el-Elbani Sahihu’t-Tirmizi’de bu hadisin sahih olduğunu söyler.(el-Bais ala İkrari’l-Bidei ve’l-Havadis.s.34-35 Özetlenerek iktibas edilmiştir.Neşreden Daru’l-Müeyyed)

    Büyük alim İmam Ahmed b.Ali el-Makrizi el-Mısri eş-Şafi şöyle der: Ümmetlerin içine düştükleri şirk iki çeşittir.Ulühiyyet şirki ve rububiyyet şirki.Ulühiyet şirki başka bir ifade ile ibadette şirk.Müşriklerin içine düştükleri şirk ulühiyyet şirkidir.Bu putlara tapanların meleklere tapanların cinlere tapanların ve diri olsun ölü olsun şeyhlere Salihlere ve velilere tapanların şirkidir Onlar:

    Bizim onlara ibadetimiz sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar(*) diyedir. Derler.Yani Allah katında bize şefaatçi olsunlar ve Allah’a yakınlıkları ve kerametleri sebebiyle bizi de yakınlığa ve keramete ulaştırsınlar diye tapıyoruz derler.Nitekim dünyada melikin yardımcılarına ve özellikle akrabalarına hizmet edenlerin de melikin ikramına ve yakınlığına nail oldukları bilinmektedir.İlkinden sonuncusuna kadar ilahi kitapların tamamı bu görüşün batıl olduğunu söyler onu reddeder kötüler ve onların Alah düşmanı olduklarına hükmeder.İlkinden sonuncusuna kadar bütün peygamberler bu konuda ittifak etmişlerdir.Allah Teala önceki ümmetlerden kimi helak etmişse bu tür şirk sebebiyle helak etmiştir.(*)(Zümer.2) (Tecridu’t-Tevhidu’l-Mufid.s.52-53 Tahkik Ali b.Muhammed İmran neşreden Dau Alemi’l-Fevaid)

    ۞Hanbelilerin bu konuda söyledikleri:

    Şeyh Takıyuddin İbn Teymiyye rahımullah Hariciler hakkındaki hadis zikredilince şöyle der:

    Rasülullah (s.a.v) zamanında ve onun halifeleri zamanına İslam’a intisap edip de çok ibadet etmesine rağmen dinden çıkan kimseler olduğuna göre demek ki İslam’a ve Sünnet’e intisap eden kimse de bazen dinden çıkabilir.Bu çeşitli şekillerde olur.Bunlarda birisi Allah’ın kötülediği şeylerde aşırı gitmektir.Mesela Şeyh Adiy gibi bazı şeyhler hakkında aşırı gitmek Ali b.Ebi Talib hakkında aşırı gitmek Mesih hakkında aşırı gitmek buna örnektir.Bir Peygamber veya Salih bir kişi hakkında aşırı giden ve onu bir tür ilah haline getiren herkes müşriktir.Mesela (Ey efendim bana yardım et veya beni kurtar veya sen bana yetersin) demesi gibi Allah’ı bırakıp ona dua etmesi bir şirktir ve sapıklıktır bunu diyen kimsenin tevbe etmesi istenir.Tevbe etmezse öldürülür.Çünkü Allah Teala peygamberleri insanlar sadece kendisine ibadet etsinler ve O’nunla beraber başka ilahlar edinmesinler diye göndermiştir.Allah ile beraber melekleri veya Mesih’i veya Uzeyr’i veya Salihleri veya başka birini ilah edinenler bunların yaratıcı ve rızık verici olduğuna inanıyor değillerdi bunlar sadece dua ediyorlar ve Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçilerimizdir diyorlardı.Allah peygamberler gönderdi artık ister ibadet duası olsun ister isteme duası olsun Allah’tan başka birine ibadet edilmesi işi sona erdi.(er-Rasaletu’s-Seniyye’den özetlenerek alınmıştır.Mecmuu’l-Fetava (3/363-430)’da tam olarak yer almaktadır Yukarıda nakledilen sözler 383-400 sayfalar arasından özetlenmiştir)

    Yine Şeyh Takıyüddin (İbn Teymiyye) şöyle der: Müslümanların alimlerinden hiçbiri Allah’tan yardım istenilen hiçbir şeyde yaratılmışlardan herhangi birinden ne bir peygamberden ne bir melekten ne de bir veliden ne de başka birinden yardım istenebileceğini söylememiştir.Üstelik bunun kesin olarak caiz olmadığı İslam dininde bilinmesi zorunlu olan şeylerdendir.(Mecmuu’l-Fetava s.103)

    Yine O şöyde der: Kim ölülerden herhangi birinin bu ister Nefise olsun isterse başka bir ölü olsun korkanı himaye ettiğini hapsedileni kurtardığını söylerse ki bunlar birer ihtiyaçtır bunu söyleyen kimse sapık ve müşriktir.Çünkü Allah koruyup gözetendir O korunmaya muhtaç değildir.İhtiyaçlar için Allah’a müracaat edilir.Bunun yolu ihlas ve samimiyetle Allah’a dua etmektir.Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur:

    (Ey Rasul) Kullarım sana benden sorarlarsa ben şüphesiz onlara yakınım.Bana dua edenin dua ettiği zaman duasını kabul ederim.(Bakara,186) Allah en iyi bilendir.(Mecmuu’l-Fetava (27/490)

    Yine Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle der: Kim melekleri ve peygamberleri aracı kılar da onlara dua ederse ve günahlarının affını kalplerin hidayetini sıkıntılarının giderilmesini ve ihtiyaçların giderilmesini onlardan istemek gibi birtakım faydaların celbini ve zararların def edilmesini onlardan isterse böyle bir kimse Müslümanların icma’ıyla kafirdir.(Mecmuu’l-Fetava (1/124)

    İmam Ebi’l-Vefa Ali b.Akil en-Hanbeli rahımullah şöyle der: Kabirlere tazimde bulunan ihtiyaçları için ölülerden yardım isteyen ve Ey Efendim ey Abdülkadir Benim için şunu yap diyen kimse bu haliyle kafirdir ölülere dua eden ve ihtiyaçları için onlardan yardım isteyen kimse kafirdir.

    Yine İbn Akil el-Fünun’da şöyle der: Yükümlülükler cahillere ve avam takımına zor gelince şer’i davranışları bırakıp kendi uydurdukları davranışlara yönelirler.Bu onlara daha kolay gelir.Çünkü onlar bununla başkalarının emri altına girmemiş olurlar.Bana göre onlar bu davranışlarıyla kafirdirler.Mesela kabirlere tazimde bulunmak ihtiyaçlar için ölülerden yardım istemek bir kağıt parçasının üzerine (Ey efendim Benim için şunu şunu yap) diye yazmak veya Lat ve Menat’a tapanları örnek alarak ağaçlara çaput bağlamak gibi şeyler küfürdür.

    Şeyh Abdullah Eba Butayn rahımullah şöyle der:

    Kadı Ebu Ya’la’nın fetvaları arasında şu fetvayı gördüm (Ey Muhammed ey Ali) diyen kimsenin durumu sorulunca şöyle dedi: Bu caiz değildir.Çünkü her ikisi de ölmüştür.(Tesisü’t-Taks fi Keşfi Telbisi Davud b.Cercis,s.147)

    Şeyh Abdullatif b.Abdirrahman b.Hasan rahımullah büyük şirki irtikap edenlerin Allah’ın ayetlerini ve peygamberlerini veya kendisine delil getirildikten ve delil muteber bir yolla kendisine ulaştıktan sonra bunlardan herhangi birini inkar edenlerin tekfir edilmesinde Müslümanların icma ettiklerini zikretmiştir.Mesela Salihlere ibadet eden ve Allah ile birlikte onlara da dua eden ve yaratıklarının hak etmedikleri ibadetler ve ilahlıkta onları Allah’a denk kılan kimse kafir olur.Şeyh Abdullatif ehli ilim ve iman arasında bu konuda icma olduğunu söyledi ve şöyle dedi: Taklit edilen mezheplerin mensuplarından her bir topluluk bu meseleye kitaplarında büyük bir bölümü ayırıp müstakil olarak ele aldılar orada bu meselenin hükmünü ve dinden çıkmayı gerektiren şeyleri ve bunun sonuçlarını zikrettiler ve bunun şirk olduğuna hükmettiler.İbn Hacer de el-İ’lam bi Kavatu’l-İslam isimli kitabında bu meseleyi müstakil olarak ele almıştır.(ed-Düreru’s-Seniyye 81/467-468)

    Şevkani ed-Durru’n-Nazid isimli kitabında şöyle der: Asıl bela ve musibet sözünü ettiğimiz salt tevessülün ver bir kimseyi şefaatçi edinmenin ötesinde bir şeydir.Bu halktan bir çok kimsenin ve havastan bazılarının mezarda yatan ölüler ve Salih oldukları bilinen diriler hakkında ancak Allah’ın güçünün yettiği şeylere onlarında güçlerinin yettiğine ve sadece Allah’ın yapacağı şeyleri onların da yapanileceğine inanır hale gelmeleridir.Hatta kalplerinde gizledikleri şeyleri onların dilleriyle söylediğine bile inanırlar.Sonunda bazen Allah ile beraber bazen müstakil olarak onlara dua ederler onlara isimleriyle seslenerek yardım isterler.Fayda ve zarar vermeye gücü yeten kimseye gösyerdikleri saygıyı onlarada gösterirler.Namaz ve dua için Rablerinin huzuruna durdukları zaman gösterdikleri tevazu ve huşuya ilave bir huşu ve tevazuu onlara gösterirler.Bu bir şirk değilse biz şirkin ne olduğunu hiç bilmiyoruz demektir.Eğer bu bir küfür değilse dünya da hiç küfür yok demektir.(s.22-23 tahkik:Muhammed el-Halebi Daru’l-Feth eş-Şerika)

    Şeyhlerin ruhlarından yardım dilemeye gelince-tıpkı cahiliye dönemi insanlarının kendi ilahları hakkında dedikleri gibi-pek çok kimse-şeyhlerinin gaybi bir otoriteye sahip olup onunla nefislerde ve kainatta tasarruf ettiğine Allah ile kulları arasında vasıta olduğuna ve istedikleri takdirde kendilerini yüksek mertebelere çıkarıp Allah’a yaklaştıracaklarına inanmak suretiyle dalalete düşmüştür.(el-Menar Reşid Rıza)

    Ne Hz Peygamber ne de ondan önce geçmiş peygamberlerden herhangi biri meleklerden peygamber ve Salihlerden-ölümlerinden sonra veya hazır bulundukları sırada-bir şey istemeyi ve onlardan şefaat dilemeyi şeriat kılmamıştır.Mesela onlardan hiçbiri Ey Allah’ın melekleri Allah nezdinde bize şefaatçı olun Allah’tan bize yardım etmesini rızık vermesini veya bizi hidayete erdirmesini dileyin dememiştir.Yine hiçbiri ölen peygamberlerden ve salih kullardan Ey Allah’ın nebisi Ey Allah’ın dostu Bizim için Allah’a dua edin Bizi bağışlaması için Allah’tan bizim adımıza istiğfar dileyin dememişlerdir.(et-Tevessül ve-l-Vesile.s.19)

    Sallallahu Teâla alâ Muhammedin ve alâ A'lihi ve Sahbihi ecmaîn.

    VE'L- HAMDÜ Lİ'LLAHİ RABBİ'L ALEMİN


    AddThis Social Bookmark Button



    Tarih Cuma, 25 Haziran 2010 09:48 Kategori Makaleler
    İlk yorumlayan siz olun! Konu 8674 kere Okundu Devamını Oku...
  • Yaratilisgayesi Yöneticisi Bir eğitimciye sorarlar Yazan&Gönderen Yaratilisgayesi Yöneticisi

    AddThis Social Bookmark Button
    MSN Messenger.pngBir eğitimciye sorarlar:
    -Çocuk eğitimine kaç yaşında başlamalı ?
     Pedegog:
    -Çocuğunuz kaç yaşında ? diye sorar.
     Adam:
    -Bir yaşında, der.
     Eğitimcinin cevabı çok çarpıcı olur:
    -Bir sene geç kalmışsın dostum!..


    AddThis Social Bookmark Button



    Tarih Perşembe, 22 Nisan 2010 15:24 Kategori Makaleler
    İlk yorumlayan siz olun! Konu 6426 kere Okundu Devamını Oku...
  • Yaratilisgayesi Yöneticisi HER KÜÇÜK BÜYÜĞE GİDEN BİR YOLDUR Yazan&Gönderen Yaratilisgayesi Yöneticisi

    AddThis Social Bookmark Button

    HER  KÜÇÜK  BÜYÜĞE  GİDEN  BİR  YOLDUR

     

    بسم الله الرحمن الرحيم

     

     

     Değerli Müslümanlar ! bu gün sizlerle paylaşmayı düşündüğüm ders konusu, özlü bir kural olan ; Her küçük, bir büyüğün alt basamağıdır, kuralının insanlar üzerinde müsbet veya menfi anlamda tesiri üzerinde olacaktır.



    AddThis Social Bookmark Button



    Tarih Çarşamba, 21 Nisan 2010 13:46 Kategori Makaleler
    İlk yorumlayan siz olun! Konu 5608 kere Okundu Devamını Oku...
  • Yaratilisgayesi Yöneticisi DUA (Seni İçeriye Bırakmayan) Yazan&Gönderen Yaratilisgayesi Yöneticisi

    AddThis Social Bookmark Button

     Seni İçeriye Bırakmayan


    altCami kapısından geçerken ezanın okunduğunu duyan şoför, geriye dönüp patronundan izin ister:

    - Beyefendi izin verseniz de ezan okunmuşken şuracıkta namazımı kılıversem de devam etsek? der.

    Patron, pek de memnun olmasa da izin verir. Şoför camiye girer, patron da arabanın içinde bekler. Ancak cemaat namazını kılıp çıktığı halde şoför çıkmayınca canı sıkılan patron, arabadan inip caminin avlusuna dalar, pencere camına abanarak ta içeriye bakar ki, şoför ellerini açmış duâya devam ediyor. Camı tıklatarak seslenir:


    - Herkes çıktı ne duruyorsun, sen de çıksana!

    Cevap ibretli:

    - Bırakmıyor!

    - Kim bırakmıyor?

    - Seni içeriye bırakmayan!..

    Bir düşüncedir alır patronu.

    - Seni içeriye bırakmayan!..

    Hemen orada abdestini alır camiye girer ve yanına vardığı şoföre seslenir:

    - İşte, der beni de bıraktı içeriye!

    Yaşlı gözlerle bakan şoför söylenir:

    - Elbette bırakır, der. Deminden beri boşuna mı gözyaşlarıyla dua ediyorum sanıyorsun. Senin dışarıda kalmana gönlüm bir türlü razı olmadı, ellerimi açıp içeriye alınman için duâ ettim. Şükürler olsun ki, Rabbim kabul etti duâmı da içeriye aldı, dışarıda bırakmadı.



    AddThis Social Bookmark Button



    Tarih Perşembe, 08 Nisan 2010 10:08 Kategori Makaleler
    İlk yorumlayan siz olun! Konu 5322 kere Okundu Devamını Oku...
  • Yaratilisgayesi Yöneticisi Allah Kuran Okumayı Bize sevdirsin - (Amin) Yazan&Gönderen Yaratilisgayesi Yöneticisi

    AddThis Social Bookmark Button

    HADİS-İ ŞERİF

    kuran_islam_www.yaratilisgayesi.com.jpgPeygamber efendimiz demiştir ki birisi öldüğünde akrabaları cenaze işleriyle meşgul iken,son derece güzel bir kişi gelir meftanın başının yanında durur.


    Kefenlendiğinde kefen ile merhumun göğsü arasına girer Definden sonra herkes evine döner, Münker ve Nekir adlı iki özel Melek gelir,öleni kişisel
    mahremiyet içerisinde imanı hakkında sorgulayabilmek üzere ,göğsünde duran güzel kişiyi ayırmaya çalışır.Güzel kişi der ki.

    ”O benim refakatim,O benim dostumdur, hiçbir şekilde Onu yalnız bırakmam. Eğer siz sorgulama için görevlendirildiyseniz,görevinizi yapınız.Onun cennete girmesini kabul ettirinceye kadar
    terk edemem."


    Sonra ölmüş arkadaşına döner der ki, ”Ben, bazen yüksek sesle bazen de kısık sesle okuduğun Kur’anım.
    Endişe etme,Münker ve Nekirin sorgusundan sonra üzüntü duymayacaksın."


    Sorgulama bitince güzel kişi Onun için Meleul Aladan(semadaki meleklerden)misk kokusuyla bezenmiş bir döşek hazırlar.


    Allahın Resulu(SAV) demiştir ki: "Hesap gününde ne bir Peygamber,ne de bir melek, Allahın indinde Kur’andan daha imtiyazlı bir şefaatçi olamayacaktır."

    Allah Kuran Okumayı Bize sevdirsin - (Amin)



    AddThis Social Bookmark Button



    Tarih Cumartesi, 03 Nisan 2010 19:22 Kategori Makaleler
    İlk yorumlayan siz olun! Konu 5367 kere Okundu Devamını Oku...
  • Yaratilisgayesi Yöneticisi Assoc. Prof. Dr. Ibrahim HATIBOGLU Yazan&Gönderen Yaratilisgayesi Yöneticisi

    AddThis Social Bookmark Button

    Assoc. Prof. Dr. Ibrahim HATIBOGLU
    U.Ü. Ilâhiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dali Ögretim Üyesi.( Ağutos 2007)

          Nüzûlü sürecinden kisa bir süre sonradan itibaren, Müslümanlarin yüzyillar boyu dünyaya hâkim olmasinin ardindan, Bati düsüncesinde sömürge zihniyetinin yayginlasmasi ve Avrupa kültürünün üstünlügünden söz edilmeye baslanmasiyla, Islâm âleminin Bati ile temasa geçme ve zamanla da Bati hâkimiyetinde onlarla iç içe yasama serüveni baslamis oldu.

     



    AddThis Social Bookmark Button



    Tarih Cuma, 02 Nisan 2010 14:46 Kategori Makaleler
    İlk yorumlayan siz olun! Konu 4387 kere Okundu Devamını Oku...
  • Hkn Dini Müesseselerin Gelişmesinde Çağdaş İmkanlar Yazan&Gönderen Hkn

    AddThis Social Bookmark Button

    Dini Müesseselerin Gelişmesinde Çağdaş İmkanlar ( Doc. Dr. Mustafa Dönmez )

    DK_02.jpgHal-ı hazırda Avrupa ülkelerinde sınırlı imkanlarl a hizmet veren hayır müesseselerini, daha fazla hizmet görür ve daha geniş kitlelere hitap eder hale getirebil mek için, batıda yaşıyan müslüman azınlıkların, günümüzün imkanlarından yararlanm ak durumunda dırlar. Önemli olan, belirteceğimiz imkan ve vasıtaların, hizmet konusunda tasarlanılan hedefleri kadar bu vasıtaların da meşruu olmasıdır. Yazımızda okuyucula rımıza önereceğimiz çağdaş imkanların, müslümanlara din hizmetler i alanında önemli katkılar sağlayacağı ve gelişmesinde önemli derecede rol oynayacağı görülecektir. İslamî merkezler in hizmetler ini geliştirme yollarına yönelik vasıtaları ve tasarlanılan önerileri şu şekilde sıralamamız münkündür :



    AddThis Social Bookmark Button



    Tarih Cuma, 02 Nisan 2010 14:42 Kategori Makaleler
    İlk yorumlayan siz olun! Konu 5325 kere Okundu Devamını Oku...
  • Yaratilisgayesi Yöneticisi ALLAH’A DAVETTE NEBİLERİN METODU Yazan&Gönderen Yaratilisgayesi Yöneticisi

    AddThis Social Bookmark Button

    بسم الله الرحمن الرحيم

    ALLAH’A DAVETTE NEBİLERİN METODU
    Abdurrahman Kutluay
     
    الحمد لله رب العالمين والصلاة و السلام علي نبينا محمد وعلي آله و أصحابه ومن تبعهم باحسان الي يوم الدين و بعد:
    Muhakkak Allah’a davet Rasul (sav)’in ve O’na tabi olanların yoludur. Allah Teala’nın dediği gibi:
    قل هذه سبيلي أدعوا الي الله علي بصيرة أنا و من اتبعني و سبحان الله وما أنا من المشركين
    Bilakis Allah’a davet, Rasuller ve onlara tabi olanların en önemli hususudur. Çünkü insanlar Allah’a davetle, karanlıktan aydınlığa, küfürden imana, şirkten tevhide, ateşten cennete çıkarılırlar.
    Bu davet gerekli olan temel esaslara dayanır. Ne zaman bu esasların biri olmazsa, bu davet sahih olmayıp, matlub olan semereyi vermez. Velev ki bunun için bir sürü çaba ve vakit harcansa da. Ne yazık ki bugün, bu temel esaslar üzerine bina olunmayan bir sürü davet ve cemaat müşahede ediyoruz.
    Dolayısıyla Kur’an ve Sünnet’in delalet ettiği, sahih davetin esas ve kaidelerini özetleyecek olursak:



    AddThis Social Bookmark Button



    Tarih Pazartesi, 08 Mart 2010 08:09 Kategori Makaleler
    İlk yorumlayan siz olun! Konu 3705 kere Okundu Devamını Oku...
  • Yaratilisgayesi Yöneticisi UNUTMAK yada Unutmamak Yazan&Gönderen Yaratilisgayesi Yöneticisi

    AddThis Social Bookmark Button

    LUGAT VE ISTILAHÎ AÇIDAN UNUTMA
    Unutmanın Arapça karşılığı “nisyan” dır. “nesiye-yensâ” fiilinin mastarıdır. Hatırlamak, korumak ve muhafaza etmenin zıddıdır. Ragıb el-Isfahânî, nisyanı “insanın kendisine tevdî edilen bir şeyi korumayı terk etmesi” diye tanımlamış, onu iradî olup olmaması açısından ikiye ayırmıştır. Tevdî edilen şeyi terk ya kalbin zaafından yada kasıttan dolayı olur ki böylece  kalpten o şeyin hatırlanması kaybolmuş olur. Unutmanın bir diğer anlamı da kasten terk etmektir...
    “Allah (c.c.) ’ı terk ettiler, Allah’ta onları terk etti” Tevbe  9/67Bundan dolayı “Kur’an-ı terk ettim veya onu unutmayı kastettim” denilmesi kendisind e  çirkinlik bulunduğundan kerih görülmüştür. Tehânevî ise unutmayı “akılda önceden bir sureti mevcut olan herhangi bir şeyin yokluğu” şeklinde tanımlamıştır.


    AddThis Social Bookmark Button



    Tarih Pazartesi, 08 Mart 2010 08:07 Kategori Makaleler
    İlk yorumlayan siz olun! Konu 4617 kere Okundu Devamını Oku...
  • Yaratilisgayesi Yöneticisi Dua ve Zikirler - Ahiret Hazineleri Yazan&Gönderen Yaratilisgayesi Yöneticisi

    AddThis Social Bookmark Button
    AHİRET HAZİNESİ DUA VE ZİKİRLER
     

    Peygamber efendimiz (S.A.V.) buyurdu ki: Dikkat edin! size amellerinizin Rabbiniz katında en hayırlısını, en makbulünü, dereccenizi yükseltenini, altın vegümüş infak etmenizden ve düşmanlarınızla karşılaşıp cihad etmenizden sizin için daha hayırlı olanı haber vereyim mi? “Evet söyle ey Allah’ın rasulü” dediler. Cevaben “Allahu Teala’yı zikretmektir” buyurdu. (Sahihû’l – Cami. Hadis no:2629

        Müslüman kardeşim, biraz vaktini ve gayretini alarak karşılığımnda sana büyük sevaplar kazandıran bu birkısım ibadet ve zikirlere elinden geldiği kadar fırsat buldukçadevam et ki ahirette yüce hazinelere sahip olasın. Bunları ailene, evladına ve sevdiklerine hatırlatmayı unutma. Kim bir iyiliğe yol gösterirse o iyiliği yapan gibi olur.

      Peygamber efendimiz (S.A.V.) buyurdu ki: Dikkat edin! size amellerinizin Rabbiniz katında en hayırlısını, en makbulünü, dereccenizi yükseltenini, altın vegümüş infak etmenizden ve düşmanlarınızla karşılaşıp cihad etmenizden sizin için daha hayırlı olanı haber vereyim mi? “Evet söyle ey Allah’ın rasulü” dediler. Cevaben “Allahu Teala’yı zikretmektir” buyurdu. (Sahihû’l – Cami. Hadis no:2629)

     



    AddThis Social Bookmark Button



    Tarih Pazartesi, 08 Mart 2010 08:03 Kategori Makaleler
    İlk yorumlayan siz olun! Konu 3937 kere Okundu Devamını Oku...
Çarşamba, 21 Nisan 2010 13:46

HER KÜÇÜK BÜYÜĞE GİDEN BİR YOLDUR

Yazan&Gönderen Yaratilisgayesi Yöneticisi
Bu Öğeyi Derecelendir
(0 Oylar)
AddThis Social Bookmark Button

HER  KÜÇÜK  BÜYÜĞE  GİDEN  BİR  YOLDUR

 

بسم الله الرحمن الرحيم

 

 

 Değerli Müslümanlar ! bu gün sizlerle paylaşmayı düşündüğüm ders konusu, özlü bir kural olan ; Her küçük, bir büyüğün alt basamağıdır, kuralının insanlar üzerinde müsbet veya menfi anlamda tesiri üzerinde olacaktır.

   

Mevzuya başlamadan önce Rabbimden niyazım ; konuyu güzel izah edebilmem için bana yardım, sizlere de güzel bir anlayış ihsan eylesin.

 

Değerli Müslümanlar ! inananların dini yaşantıları konusunda kendisine dikkat etmeleri gereken hassas noktalardan birisi de ; itaatta olsun isyan da olsun hiçbir meseleye  küçüktür nazariyesiyle  bakmamalarıdır.

 

Çünkü her küçük denilen şey, şüphesiz kendisinden sonraki bir büyüğün alt basamağıdır. Diğer bir ifadeyle ; Küçüktür denilen her hayır, kendisinden sonraki bir büyük hayrın alt yapısı olduğu gibi, küçüktür denilen her şer de, yine kendisinden sonraki bir büyük şerr’in alt yapısıdır.

 

Dolayısıyla şuurlu ve basiretli bir Müslüman bu konuda uyanık davranmalı ve dini ile alakalı gerek itaate dayalı konularda olsun ve gerekse isyana dayalı konularda olsun hiçbir zaman ;

 

“ nasıl olsa bu küçük bir itaattir, bundan ne  çıkar ki veya nasıl olsa bu küçük bir isyandır bundan ne olur ki “

 

diyerek bu ciddi olayı sakın hafife almasın.

 

   Unutmayalım ki hafife alınan bütün büyük olayların başlangıcı, küçük görülen şeylerden dolayıdır… Veya hafife alınan şeylerdendir. Ama yine iyi biline ki “ Ateşin büyüğü de küçük kıvılcımdandır “ .

 

 Değerli Müslümanlar ! maalesef bu gün Müslümanların kısmı azamının başları bu yüzden dolayı büyük beladadır. Başlangıçta hafife alınan, basit sayılan şeyler bu gün karşılarına dağ gibi dikilmiş vaziyettedir.

 

Gerçekten de araştırın ve soruşturun, göreceksinizdir ki ; gerek şirk ve küfürde vuku bulanlar ve gerekse bir çok çirkin isyanlar içerisinde yüzenler, bu hale küçükten başlayarak gelmişlerdir. Diğer bir ifadeyle ; basite aldıkları şeyler yüzünden bu haldedirler.

 

Yani başlangıçta küçüktür diye önemsenmemiş, üzerinde ısrarla durulmuş, tevbe ederek o işten avdet edilmemiş her küçük, bu gün karşılarında büyük bir problem olarak arzı endam etmektedir.

 

Bu, olayın olumsuz yönü. Bir de bunun tam tersi olan gerek iman da, gerek takva da ve gerekse hayırda büyük başarı elde edenler de aynı şekilde küçükten büyüğe doğru ilerlemişlerdir.

 

Bu kimseler de itaat konusunda hiçbir meseleye küçüktür nazariyesiyle bakmamışlar, bundan ne olur ki dememişler, ona önem vermiş ve onu yerine getirmişlerdir. Allah’u Azze ve Celle de kerim kitabında buyurduğu gibi :

 

 وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ

 

“ Bizim yolumuzda cehdedenleri, biz yollarımıza iletiriz ….. “

Ankebut : 69

 

zikri gereyi, yollarını onlara açmış ve onlar da bu yolda küçükten büyüğe doğru yürümüşlerdir.

  

    Değerli kardeşlerim ! Kur’ana ve Sünnete az da olsa vukufiyeti olanlar iyi bilirler ki bahsi edilen bu kuralın bir çok  delilleri mevcuttur.  

 

    Ben bu delillere ve onların izahına geçmeden önce, özellikle - küçükte olsa - günahı hafife alma olayının ne derece çirkin bir şey olduğunu anlatan delilleri zikretmek istiyorum. Çünkü az önce de ifade edildiği gibi ; büyük felaketlerin başlangıcı, küçümsenen şeylerden dolayıdır.

 

   Allah resulü s.a.v biricik hanımına nasihat ediyor ve diyor ki :

 

“ Ey Aişe ! Küçümsenen günahlardan sakın. Çünkü Allah katından onların peşinde olan – yani onları yazıp çizen – bir görevli vardır. “

 

Darimi : 6 / 2729 – İbni Mace : 10 / 4243 – Ahmed : 6 / 70 - 151

 

 

“ … Ebu Curey, Cabir bin Süleym r.a dan. “ ……… Resulullah s.a.v buyurdular ki : Sakın ma’ruf olan hiçbir şeyi küçük görme ….. “

Ebu Davud : 4 / 4084

“ … Resulullah s.a.v buyurdular ki : Küçük günahlardan sakının, muhakkak ki küçük günahların durumu bir vadinin tabanına inmiş bir topluluğa benzer. Bu topluluktan birisi bir odun, diğer birisi bir odun getirir. Bu, ekmeklerini pişirecek kadar odun taşımaya devam ederler. Muhakkakki küçük günahların sahibi eğer tutulursa helak olur. “

Ahmed : 5 / 331 - 22302

 

“ … Resulullah s.a.v buyurdular ki : Sizden her biriniz en küçük günahı sebebiyle dahi cezalandırılacağından korksun. “

Camiu’s Sağir : 3 / 3296

 

“ … İbni Abbas r.a’dan. O şöyle der : Günahta ısrar varken, küçük diye bir şey kalmaz………. “

Fethu’l Bari : 12 / 183 – Taberi tefsir : 1 / 41

 

“ …  Abdullah  İbni Mes’ud r.a’dan. O  şöyle der : Mü’min kişi günahlarını – hayalinde büyütüp – şöyle görür. Güya kendisi bir dağın eteğinde oturuyor ve o dağın üzerine yıkılmasından korkuyor. Facir kişi de günahlarını burnunun ucuna konan bir sinek gibi – küçük – görür. “

 

Buhari : 13 / 6246.s

 

HER GÜNAH KALPTE BİR LEKE OLUŞTURUR

 

  Değerli Müslümanlar ! Unutmayalım ki işlenen her günah insan kalbinde bir leke oluşturduğu gibi, kendisinden sonraki daha büyük bir günaha da davetiye çıkarır ve zemin hazırlar.  Allah resulü s.a.v bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur :

 

“ Mü’min günah işlediği zaman kalbinde siyah bir leke oluşur. Sonra o kişi tevbe edip – nefsini o günahtan – çekip çıkarır ve Allah’tan mağfiret dilerse kalbi o lakeden cilalanıp temizlenir. Eğer bu mü’min günahı fazlalaştırır – veya onda ısrar ederse – kalbindeki o leke büyümeye başlar. İşte Allah’u Azze ce Celle’nin Kitabında ;

 

كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

“ Hayır ! onların kazandıkları günahlar, kalplerini paslandırıp karartmıştır. “   “ Mutaffifin : 14 “

 

bahsettiği – kir, pas – işte budur.

 

İbni Mace : 10 / 4244 – Tirmizi : 5 / 3552

      Hadisi şerifte de anlatıldığı gibi, inanan bir kimsenin işlediği her günah kalbinde bir leke oluşmasına sebeb olacaktır. Eğer bu günahından pişman olup, tevbe eder ve ondan geri adım atarsa ne ala, değilse bu leke, diğer daha koyu ve çirkin lekelerin oluşmasına ve kalbin tamamen kararmasına kadar vesile olacaktır.

 

   Bu aynen tedavisine önem verilmeyen küçük hastalıklar gibidir. Eğer bu küçük hastalığın tedavisi için çaba sarfedilmez, şifası için araştırma soruşturma yapılmaz ise bu küçük hastalık, kendisinden daha büyük hastalıklara yol açacaktır. Hatta ve hatta bu hastalık, ölüme yol açacak derecede çok ciddi bir hastalık haline bile gelebilir.

 

    İşte bundan dolayıdır ki basiretli ve şuurlu her Müslüman, meseleyi bu yönlü değerlendirerek, her küçüğün bir büyüğe giden yol olduğunu düşünüp, günahlardan kaçınmaya çalışması gerekir.

 

    Hatta bu meseleye basiretli bir bahcıvan gözüyle bakarak şöyle düşünmesi gerekir ; atılan bir tohum – ki bu ister faydalı bir ağacın tohumu olsun, ister se zararlı bir ağacın tohumu olsun – ona önem verip besledikçe o önce bir çekirdek, daha sonra bir filiz, sonra küçük bir fidan ve daha sonra da kocaman gövdesiyle toprağı sarıp sarmalayan – ki çekip çıkarmaya bile kalkışsanız çıkaramayacağınız – kocaman bir ağaç haline gelecektir.

 

    Yani, ya binlerce meyvesiyle neşvü nema bulan ve insanlara faydalı olan kocaman bir ağaç olacak, ya da yine binlerce meyvesiyle insanlara zararı olan kocaman bir zakkum ağacı olacaktır.

 

   Değerli kardeşlerim konuyla ilgili kendisinden ibret alacağımız delillerin başında Rabbimizin kerim kitabında zikrettiği şu kıssa gelir :

 

“ Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi ? Hani, peygamberlerinden birine : " Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım " demişlerdi, O dedi ki : " Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız ? ne olacak . " Dediler ki : " Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım ? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan ( uzaklaştırıldık. ) " . Nihayet onlara   savaş yazıldığı zaman, az bir kısmı hariç hepsi yüz çevirdiler……” 246

 

 

 “ Peygamberleri  onlara dedi ki : " Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi. " Onlar dediler ki : " Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal ve servet bolluğu da verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık onun olabilir ki ? " .  Peygamberleri onlara tekrar dedi ki : " Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü de arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir ; Allah rahmeti ve gücü geniş olandır ve bilendir." 247

 

“ Talut, ordusuyla birlikte cihad için yola çıkınca onlara dedi ki : " Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de  ondan içmezse – veya bir avuç olmak kaydıyla sadece ağzını ıslatmak için içerse - bendendir. Küçük bir kısmı hariç ( hepsi o sudan ) içtiler. Talut ve kendisiyle beraber iman edenler ırmağı karşıya geçince o - sudan içenler - dediler ki : " Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yoktur ". - sudan içmeyipte -  Allah'a kavuşacaklarına iman edenler de dediler ki : " Nice küçük topluluklar var ki, kendilerinden daha büyük  topluluklara Allah'ın izniyle galib gelmişlerdir ; Allah sabredenlerle beraberdir." 249

 

“ Ve o sebat edenler, Calut ve ordusuyla karşı karşıya geldiklerinde   dediler ki : " Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl onları kaydırma ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et." 250

 

“ Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar…….. “ 251

 

Bakara : 246 – 247 – 249 – 250 - 251

 

 

     Değerli kardeşlerim ! eğer bu kıssaya dikkat etdiyseniz, burada her küçüğün büyüğe doğru yol aldığını – diğer bir ifadeyle – Her küçüğün, kendisinden sonraki bir büyüğün alt basamağı olduğunu açıkca görecek-sinizdir.

 

   Bu kıssada küçük bir itaat, kendisinden sonraki büyük bir itaate zemin hazırladığı gibi, Aynen de küçük bir isyanın, kendisinden sonraki büyük bir isyana zemin hazırladığı görülmektedir.

 

   Düşünün şimdi ; cihad gibi azim bir ibadet için yola çıkanlar, yolda bir imtihanla karşı karşıya kalıyorlar. İmtihan ise - Ayetlerde belirtildiği üzere – ırmaktan su içip içmeme meselesi. Yani imtihan vesilesi küçük. İnsanlar o ırmaktan kana kana su içseler ne olur ki ? … Ne Allah’ın ırmağı kurur ve ne de O’nun mülkünden bir şey eksilir. Ama bu bir imtihan, neticeye bakın şimdi.

 

    Irmaktan kana kana su içenler ne dediler bakın ; dediler ki : " Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yoktur "

 

    İşte bu imtihanda Allah’ın emrine karşı gelip o sudan kana kana içenler, kalplerinde korku oluşmasına vesile oldular ve neticede önce dilleriyle isyan vari sözler sarfettiler daha sonra da cihad gibi azim bir ibadetten geri kaldılar. Yani işlenen küçük bir şer, onları daha büyük bir şerle karşı karşıya getirdi.

 

   İtaat edenler hususunda da kural aynı. onlar ise bu imtihanda Allah’ın emrine itaat edip o sudan içmediler ve  kalplerinde azim bir ibadeti yerine getirme cesareti oluştu. Ve  neticede  önce  dilleriyle  hayırlı  sözler sarfettiler – yani dua ettiler, Allah’tan yardım istediler - daha sonra da cihad gibi azim bir ibadeti yerine getirdiler. Ve en güzeli de ; Allah’ın yardımına mazhar oldular ve azınlık olmalarına rağmen zafer elde ettiler. İşte bu olayda da görüldüğü gibi, işlenen küçük bir hayır, onları daha büyük bir hayra ulaştırdı.

 

   Bu husustaki delillerden bir tanesi de, Allah’u Azze ve Celle’nin kerim kitabında haber verdiği İsrail oğullarından küfredenle alakalı şu haberdir :

 

لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ    كَانُواْ لاَ يَتَنَاهَوْنَ عَن مُّنكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ

 

“ İsrailoğullarından inkâr edenlere, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanet edilmiştir. Bunun sebebi ise, isyan etmeleri ve haddi aşmaları nedeniyledir. “

 

“ Onlar yapmakta oldukları münker işlerden birbirlerini sakın-dırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi. “

Maide : 78 – 79

 

    İbni Kesir r.h bu Ayetlerin tefsiri ile alakalı bir kaç rivayetin özeti olarak şunu anlatmaktadır :

 

“ İsrail oğulları isyan etmeye başlayınca, bilenler bu isyan edenleri yaptıklarından dolayı nehyeder ve onlara nasihat ederlerdi. Onlar ise bu nasihatları duymalarına rağmen yaptıkları o çirkin işlerden vazgeçmezlerdi. Derken, anlatanlar da artık tebliği bırakıp onlarla yan yana gelmeye, oturp kalkmaya, sohbetler yapmaya ve beraberce yiyip içmeye başladılar. Ve neticede Allah’u Teala bu insanların kalplerini birbirine karıştırarak sonunda onları lanetledi. “

 

İbni kesir : 5.c. 2429 – 2430.s

     Şimdi bu Ayete ve onunla ilgili rivayetlere de dikkat ederseniz eğer, aynı kuralın cereyan ettiğini göreceksinizdir. Yani her küçüğün, bir büyüğün alt basamağı olduğunu burada da göreceksinizdir.

 

   Burada anlatıldığına göre İsrail oğulları küfürde birden vuku bulmadılar. Bu insanlar işin başında ufak tefek isyanlarla ahdi bozdular. Yani, bazı konularda itaatten yüz çevirdiler. İkinci merhale olarak, nasihat dinlemelerine rağmen yaptıkları kötü işlerden vazgeçmeyip onlarda ısrar ettiler. Üçüncü merhale, artık birbirlerine nasihat etmeyi bırakıp beraberce oturup kalkmaya, yiyip içmeye ve gülüp oynamaya başladılar. Derken Allah’u Azze ve Celle’de bunların kalplerini birbirlerine karıştırdı ve neticede onları lanetledi ve kafirlerden oldular.

 

     Allah’u Azze ve Celle bütün Müslümanları bu gibi çirkin akibetten uzak eylesin.

 

    Değerli kardeşlerim ! bu konudan haberi olmayanların veya bu konuyu hafife alanların ibret alacakları bir olay da Asrı saadette yaşanan şu olaydır. Bu olayı da dikkatli bir şekilde dinlerseniz veya okursanız, burada da her küçüğün bir büyüğe doğru yol aldığını göreceksinizdir. Kıssa şu :

 

“ …. Bize el-Hakem İbnu'l-Mübârek haber verip dedi ki bize Amr b. Yahya haber verip dedi ki ; babamı, babasından şöyle rivayet ederken duydum :  Babam dedi ki sabah namazından Önce Abdullah b. Mes'ûd'un kapısının önünde otururduk. Çıktığında, onunla beraber mescide giderdik. Neyse bir gün Ebû Musa el-Eş'arî yanımıza geldi ve ; " Ebû Abdurrahman ( yani Abdullah b. Mesûd ) şimdiye kadar yanınıza çıktı mı ? " dedi. " Hayır " dedik. O da bizimle beraber oturdu. Nihayet Abdullah ibn Mes’ud çıktı. Çıkınca hepimiz birden ayağa kalktık. Sonra Ebû Musa ona şöyle dedi :

 

" Ya Ebû Abdurrahman ! Biraz önce mescidde yadırgadığım bir durum gördüm. Ama yine de, Allah'a şükür, hayırdan başka bir şey görmüş değilim. Abdullah " Nedir o ? " diye sordu. O da ; " Yaşarsan birazdan göreceksin " dedi ve şöyle devam etti : " Mescidde halkalar halinde, oturmuş, namazı bekleyen bir topluluk gördüm.

 

   Her halkada İdareci bir adam, halkadakilerin ellerinde de çakıl taşları var. İdareci onlara : " Yüz defa Allahu ekber deyin " diyor, onlar da yüz defa Allahu Ekber diyorlar. Sonra, yüz defa Lâ İlahe İllallah, deyin diyor, onlar da yüz defa Lâ ilahe İllallah diyorlar. Yüz defa Sübhanallah deyin diyor, onlar da yüz defa Sübhanallah diyorlar."

 

  Abdullah b. Mes'ûd ; " Peki sen onlara ne dedin ? " dedi. Ebu Musa el eşari : " Senin görüşünü bekleyerek - veya "senin emrini bekleyerek " - onlara bir şey söylemedim." dedi.

 

   Abdullah b. Mes'ûd dedi ki ; " sen onlara kötülüklerini sayıp hesab etmelerini emretseydin ve bununla iyiliklerinden de hiçbir şeyin zayi edilmeyeceğine dair onlara güvence verseydin ya ! " dedi. Sonra Abdullah ibn Mes’ud yürüdü, biz de onunla beraber yürüdük Nihayet o, bu halkalardan birine geldi, başlarında durdu ve şöyle dedi : " Bu, yaptığınızı gördüğüm şey nedir ? "

 

  Dediler ki ; " Ey Ebû Abdirrahman ! Bunlar çakıl taşları. Biz onlarla Allah’u Ekber, Lâ ilahe İllallah ve Sübhanallah sözlerini sayıyoruz."

 

   Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ûd dedi ki ; " Siz kötülüklerinizi sayıp hesab edin ! Ben, iyiliklerinizden hiç bir şeyin zayi edilmeyeceğine kefilim. Yazıklar olsun size ! Ey Ümmet-i Muhammed, ne çabuk helak oldunuz ! Hala Peygamberinizin çokca şu sahabesi içinizde bulunmakta. İşte onun elbiseleri, henüz eskimemiş ; kabları dahi henüz kırılmamış vaziyette.

 

   Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizler kesinlikle ya Muhammed'in dininden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz - ki bu imkânsızdır - Yahut da sizler yeni bir sapıklık kapısı açmaktasınız."

 

   Onlar dediler ki ;  " Vallahi, ey Ebû Abdurrahman, bizim kötü bir niyetimiz yoktur, biz başka bir şey değil, sadece ve sadece hayrı elde etmeyi istedik ".  

 

    Abdullah b. Mes'ûd onlara şöyle karşılık verdi ; " Hayrı elde etmek isteyen niceleri vardır ki onu elde edemeyeceklerdir. Resulullah salallahu aleyhi ve sellem bize haber vermişdi ki ; Kur'an'ı okuyan bir topluluk gelecektir ki, onların bu okuyuşları sadece dilde kalacak, Kur’an, onların köprücük kemiklerinden ileriye geçmeyecektir. Vallahi, bilmiyorum, belki de onların çoğu sizdendir."

 

   Sonra Abdullah b. Mes'ûd onlardan yüz çevirdi. Amr b. Yahya'nın dedesi Amr b. Selime, bundan sonra şöyle dedi : Bu halkalardaki insanların tamamını, en-Nehrevân olayında, haricîlerin yanında bize karşı vuruşurken gördük.

 

Darimi sünen : 1.c.210.n – Ebu Nuaym Hilye

 

    İşte bu rivayette de aynen anlatılan gerçeklerden birisi de üzerinde durduğumuz ;  her küçüğün, bir büyüğün davetçisi olduğu gerçeğidir.

 

     İhdas edilen yanlış bir uygulama, insanı olduğu yerde bırakmaz. Küçük te olsa o yanlış, insanı alır taaa kendisinden daha büyük yanlışlara götürür. Aynen bu rivayette bahsi edilen o halkadaki kimseleri hariciliğe götürdüğü gibi.

 

    Hatırlarsanız rivayetin sonunda ravi tarafından şöyle bir ifade zikredilmiştir ;

 

“ ….. Amr b. Yahya'nın dedesi Amr b. Selime, bundan sonra şöyle dedi : Bu halkalardaki insanların tamamını, en-Nehrevân olayında, haricîlerin yanında bize karşı vuruşurken gördük….. “

 

     Yani icadettikleri o sünnete uygun olmayan zikir halkası ve onda ısrarları, onları oldukları yerde bırakmadı ve kendilerini alıp taaa nerelere götürdü.

 

    Öyleyse bu kuralı ve bu konudaki anlatılanları aklımızdan asla çıkarma-mamız gerekir. Çünkü bu kural aynen bizim içinde geçerlidir.

 

   Basiretli bir Müslüman Allah’ın murakabesinde olduğunu asla unutmayan ve küçük olsun büyük olsun her itaate önem veren biri olmalıdır. Bununla beraber yine basiretli bir Müslüman, küçük te olsa Allah’a karşı işlenen günahlardan korkmalıdır. Çünkü baştan beri anlattığımız gibi ; her küçük bir büyüğün alt yapısıdır.

 

    Ve yine unutmayalım ki, ufak tefek günahlara aldırmayan ve onları küçük görme hastalığına kapılan kimseler bu gaflet uykularından uyanmadıkları sürece, kalplerinde günah işleme cesareti oluşturacaklar ve bunun ardından da günahlara karşı alışkanlık ve onları hoş karşılama olayı gündeme gelecektir. Ve işin en çirkin neticesi de, artık bu tip günahkarlar kendilerini mazur görmeye başlayıp helak olacaklardır. Aynen zamanımızda olduğu gibi.

 

“ … Ebu’l Bahteri r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : İnsanların günahı çoğalıncaya veya günahları yüzünden kendi nefislerinden özrü giderir olmadıkça helak olmazlar. “

Ebu Davud : 5.c.4347.n

 

    Bu ne demektir biliyor musunuz ? … Bu ; insanlar o kadar günahlara alışkın olacak ve onlarla o kadar iç içe hayat sürecekler ki, artık kendilerinin mazur olduklarını dile getirecekler veya haklı olduklarına dair hiçbir söz söyleyemeye-cekler, demektir.

 

“ …  Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Kalplerden hiçbir kalp yoktur ki, ay’ın - önünü açıp aydınlatan veya karartıp kapatan - bulutu olduğu gibi onun da bulutu olmasın. Ay ışık verirken, önüne bulut geldiğinde nasıl kararırsa – gühanlar da kalbi öylece karartır – O bulut açıldığında da nasıl aydınlanırsa – kalbin günahlardan arındırıl-masıyla da o kalp aydınlanıp parıldar. “

Taberani : 5558

 

    Bu hadisi şerifte de anlatıldığı gibi her günah rengine ve derecesine göre kalbi karartır. Bu Hadis de aynen, anlatmaya çalıştığımız kuralın açık delillerinden birisidir. Çünkü her küçük günah kalbi karartmaz. Onda ısrar edilirse, o daha büyüğünü davet edecek, gelen kendisinden daha büyüğünü davet edecek derken kalp tamamen kararacaktır. Yani kalbin tamamen kararması olayı, küçükten büyüğe doğru gidilme neticesinde olacaktır.

 

   Aynı hadisin içerisinde bizlere yönelik müjde de vardır. O da ; kul eğer günahlardan tevbe eder ve geri dönerse, kalbi cilalanıp tertemiz olur.

 

    Değerli kardeşlerim ! aslında bu kuralın kendi hayatımızda - veya diğer bir ifadeyle kendi yaşantımızda - bile nasıl cereyan ettiğini görebiliriz.

 

   İster gelmiş olduğunuz hayırlı bir noktada durun, isterseniz geldiğiniz şer noktasında durun ve geriye doğru bir bakın, inanın kendinizde göreceksinizdir ki o noktaya birden gelinmemiştir. O gelinen noktadan aşağıya doğru bir çok basamaklar vardır. Hayırda da şerde de.

 

   Hatta ve hatta kendi etrafımızda buna şahit olduğumuz olaylar çoktur. Bir zamanlar ihlaslı ve samimi bir şekilde dinlerini yaşayanlar önce dersleri araladılar, sonra sakallarıyla oynamaya başladılar – yani kısalttılar – Sonra onları tamamen kestiler. Sigara içmeler başladı ve netice de – Allah korusun – Namaz niyaz terk edildi ve kendi ağızlarıyla kendileri için ;  kafir ve müşrük olduk ifadeleri dahi söylenir oldu. Ve elbetteki bu çirkin noktaya birden gelinmedi. Bu iş yavaş yavaş oldu. Şairin şiirinde dediği gibi :

 

Bize bir nazar oldu ,

Cumamız Pazar oldu ,

Bize ne oldu ise ,

Hep azar azar oldu .

 

   Aynen denildiği gibi değerli kardeşler, her şey azar azar oluyor. Yani küçükten büyüğe doğru gidiliyor.

 

    Artık delillere dayalı olarak bu anlatılandan sonra Akıllı ve basiretli bir müslümana düşen şey ; bilipte yapmadıklarına üzülmesi, küçüktür diye aldırış etmediği günahlardan uzak kalması ve Rabbisinden af ve mağfiret dilemesidir.

      Dersime son vermeden önce Allah resulü s.a.v’in şu hadisi şeriflerini tekrar etmekte fayda görüyorum :

 

“ Ey Aişe ! Küçümsenen günahlardan sakın. Çünkü Allah katından onların peşinde olan – yani onları yazıp çizen – bir görevli vardır. “

 

Darimi : 6 / 2729 – İbni Mace : 10 / 4243 – Ahmed : 6 / 70 - 151

 

 

“ … Ebu Curey, Cabir bin Süleym r.a dan. “ ……… Resulullah s.a.v buyurdular ki : Sakın ma’ruf olan hiçbir şeyi küçük görme ….. “

Ebu Davud : 4 / 4084

 

“ … Resulullah s.a.v buyurdular ki : Küçük günahlardan sakının, muhakkak ki küçük günahların durumu bir vadinin tabanına inmiş bir topluluğa benzer. Bu topluluktan birisi bir odun, diğer birisi bir odun getirir. Bu, ekmeklerini pişirecek kadar odun taşımaya devam ederler. Muhakkakki küçük günahların sahibi eğer tutulursa helak olur. “

Ahmed : 5 / 331 - 22302

 

“ … Resulullah s.a.v buyurdular ki : Sizden her biriniz en küçük günahı sebebiyle dahi cezalandırılacağından korksun. “

Camiu’s Sağir : 3 / 3296

 

“ … İbni Abbas r.a’dan. O şöyle der : Günahta ısrar varken, küçük diye bir şey kalmaz………. “

Fethu’l Bari : 12 / 183 – Taberi tefsir : 1 / 41

 

 

      Son söz selefimizin şu güzel sözü olsun :

 

“ Günahının küçüklüğüne bakma. Sen, kendisine isyan ettiğin zatın büyüklüğüne bak. “

 

                                         Ve’l hamdu lillahi rabbil alemin

 

Yaratilisgayesi Yöneticisi

Yaratilisgayesi Yöneticisi

E-posta: Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

İlgili Videolar

AddThis Social Bookmark Button

Resim Galerisi

AddThis Social Bookmark Button
Login to post comments

Üye Giriş Formu

Allah yaratılış gayesi yaratılışgayesi davet muhammed melek Kuran Sünnet hadis ayet cennet, cehennem, islam, insan, yazılı, sesli, video, yayın, ebu, said, enes, canlı, tv, abdurrahman, musa, isa, ibrahim, nuh, ıstılah, sohbet, albani, buhari, muslim, tirmizi, nesai, ibn, mace, taberi, kesir, kurtubi, sitte, ebu, davut, davud, sunen, dua,  büyü, cin, sihir, tılsım, ahmed, korunma, edeb, rukye, oruç, namaz, kurban, bayram, ramazan, fıtrat, tevhid, uluv, risale, tahkik, menhec, tahric, nur, muaz, zaman, sema, arş, cübbeli, harun, isa, yahya, vahiy, islami, video, islamivideo, mesnevi, mevlana, guraba, kitap, al, oku, öğren, cd, indir, download, ebu said tasavvuf mevlana fetva ayet ebusaid kitap kays leyla mecnun celalettin celaleddin rumi kimya zahir tecelli vasıf tanımak nitelemek hadis ilim  amel iman nas iman ıstılahşeriathakikathükümkuran sünnet küfür şirk tevhid sünnet kalp hayat zikir iman

Şu anda 466 ziyaretçi çevrimiçi