Hoş geldiniz, Ziyaretçi
Lütfen Giriş yada Kayıt.    Kayıp Parola?

Şeyh el-Elbani rahımullah'a şöyle bir soru soruldu
(1 inceleyen) (1) Ziyaretçi
Alta gitSayfa: 1
BAŞLIK: Şeyh el-Elbani rahımullah'a şöyle bir soru soruldu
***
#50
Şeyh el-Elbani rahımullah'a şöyle bir soru soruldu 14 Yıl önce Karma: -10
AddThis Social Bookmark Button
ÖNCE TEVHİD EY İSLAM DAVETÇİLERİ

Umumi ve hususi pek çok faydaları olan bu önemli risale, asrımızın âlimlerinden faziletli şeyh Muhammed Nasıruddin el-Albanî r.a.’in kendisine sorulan bir sorunun cevabıdır. Söz konusu soru, din için gayret sahibi olanların gece gündüz kalbini meşgul eden şu sorudur;

Müslümanların ilerlemesi ve Allah tarafından onların diğer ümmetler arasında layık oldukları mertebeye gelebilmeleri için tutulacak yol nedir?

Allame Elbani bu soruya açık ve detaylı bir cevap vermiştir.

سؤال : فضيلة الشيخ لا شك أنكم تعلمون بأن واقع الأمة الديني واقع مرير من حيث الجهل بالعقيدة ، ومسائل الاعتقاد ، ومن حيث الافتراق في المناهج وإهمال نشر الدعوة الإسلامية في أكثر بقاع الأرض طبقاً للعقيدة الأولى والمنهج الأول الذي صلحت به الأمة ، وهذا الواقع الأليم لا شك بأنه قد ولد غيرة عند المخلصين ورغبة في تغييره وإصلاح الخلل ، إلا أنهم اختلفوا في طريقتهم في إصلاح هذا الواقع ؛ لاختلاف مشاربهم العقدية والمنهجية – كما تعلم ذلك فضيلتكم – من خلال تعدد الحركات والجماعات الإسلامية الحزبية والتي ادعت إصلاح الأمة الإسلامية عشرات السنين ، ومع ذلك لم يكتب لها النجاح والفلاح ، بل تسببت تلك الحركات للأمة في إحداث الفتن ونزول النكبات والمصائب العظيمة ، بسبب مناهجها وعقائدها المخالفة لأمر الرسول صلى الله عليه وسلم وما جاء به ؛ مما ترك الأثر الكبير في الحيرة عند المسلمين – وخصوصاً الشباب منهم – في كيفية معالجة هذا الواقع ، وقد يشعر الداعية المسلم المتمسك بمنهاج النبوة المتبع لسبيل المؤمنين ، المتمثل في فهم الصحابة والتابعين لهم بإحسان من علماء الإسلام ؛ قد يشعر بأنه حمل أمانة عظيمة تجاه هذا الواقع وإصلاحه أو المشاركة في علاجه .

Soru: Faziletli Şeyh! Ümmetin, akide ve itikad meselelerinde bilgisizlikleri, metotta ayrılıkları, yeryüzünün birçok yerinde İslam davetinin neşrinde bu ümmetin kendisi ile doğru yolu bulduğu ilk akide ve ilk metodun ihmal edilmesi bakımından düştükleri dini durumunun oldukça acı olduğunu şüphesiz sizler de biliyorsunuz.

Bu üzücü durum, şüphesiz ihlâs sahibi kimselerde bu durumu değiştirmek ve yanlışları ıslah edip düzeltmek gibi bir gayreti doğurmuştur. Şu kadar var ki onlar bu durumu düzeltmek için uygulanacak yollarda ayrılık içerisindedirler. Bu ayrılıkları ise –şahsınızın da bildiği üzere- akide ve metod bakımından meşreplerinin farklı oluşudur. Bu da İslam ümmetini onlarca yıldan beri ıslah etmek iddiasıyla ortada olan İslami hizip, hareket ve cemaatlerin çokluğunun bir sonucudur. Bununla birlikte bunlar başarılı olamamışlardır, kurtuluşa erişememişlerdir. Hatta bu hareketler ümmet arasında fitnelerin ortaya çıkmasına, büyük musibetlerin ve darbelerin inmesine sebep olmuştur. Bu da, bu hareketlerin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine ve onun getirdiklerine muhalif metotları ve akideleri sebebiyle böyle olmuştur.

Bu hal, Müslümanların - özellikle de Müslüman gençliğin – duruma çare bulma konusundaki şaşkınlıklarında pek büyük bir etki bırakmıştır. Nübüvvet metoduna uymuş olan müminlerin yoluna sımsıkı sarılan, Sahabe, Tabiin ve onlara en güzel şekilde tabi olan âlimlerin anlayışını kendisine örnek edinen Müslüman davetçi, bu durumun düzeltilmesi veya tedaviye katılma yolunda pek büyük bir emanet yüklendiğinin farkındadır.

فما هي نصيحتكم لأتباع تلك الحركات أو الجماعات ؟
وما هي الطرق النافعة الناجعة في معالجة هذا الواقع ؟
وكيف تبرأ ذمة المسلم عند الله عز وجل يوم القيامة ؟

Şu halde, bu hareketlerin ya da cemaatlerin mensuplarına nasihatiniz nedir?
Bu durumun tedavisinde başarılı olacak ve fayda sağlayacak yollar nelerdir?
Allah Azze ve Celle katında kıyamet gününde Müslüman mesuliyetten nasıl kurtulabilecektir?

يجب العناية والاهتمام بالتوحيد أولاً كما هو منهج الأنبياء والرسل عليهم السلام :

Cevap: Bunun cevabı, önceki peygamberler ve rasullerin metodu olan Tevhide öncelik verip ehemmiyet göstermektir.

بالإضافة لما ورد في السؤال – السابق ذكره آنفاً – من سوء واقع المسلمين ، نقول :إن هذا الواقع الأليم ليس شراً مما كان عليه واقع العرب في الجاهلية حينما بعث إليهم نبينا محمد صلى الله عليه وسلم ؛لوجود الرسالة بيننا ، وكمالها ، ووجود الطائفة الظاهرة على الحق ، والتي تهدي به ، وتدعو الناس للإسلام الصحيح :عقيدة ، وعبادة ، وسلوكاً ، ومنهجاً ، ولا شك بأن واقع أولئك العرب في عصر الجاهلية مماثل لما عليه كثير من طوائف المسلمين اليوم !.

“Bu acı durum, bizim aramızda risaletin kemaliyle mevcut oluşu, hak üzere zahir olan bir taifenin sürekli bulunuşu ve insanları akidede, ibadette, gidişatta, metotta, sahih İslam’a davet ediyor olmaları sebebiyle, Cahiliye Araplarına Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderildiği andaki durumdan daha kötü değildir.

İnsanları akide, ibadet, süluk ve metotta sahih İslam’a davet ediniz! Şüphe yok ki, bugün Müslüman taifelerden çoğu, Cahiliye asrındaki Arapların durumuna düşmüştür(!)

بناء على ذلك نقول : العلاج هو ذاك العلاج ،والدواء هو ذاك الدواء ، فبمثل ما عالج النبي صلى الله عليه وسلم تلك الجاهلية الأولى ، فعلى الدعاة الإسلاميين اليوم – جميعهم – أن يعالجوا سوء الفهم لمعنى " لا إله إلا الله " ، ويعالجوا واقعهم الأليم بذاك العلاج والدواء نفسه . ومعنى هذا واضح جداً ؛ إذا تدبرنا قول الله عز وجل { لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً} (الأحزاب:21) .

Buna binaen deriz ki; ilaç yine aynı ilaç, deva aynı devadır. O da; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in o ilk Cahiliye’dekilere sunduğu çaredir.Bugünkü bütün İslam davetçilerinin, La ilahe illallah’ın manasını kötü anlamayı bununla tedavi etmeleri, düştükleri kötü duruma o çareyi ve tedaviyi uygulamaları gereklidir.
Bunun manası gerçekten ortadadır. Eğer Allah Teala’nın şu kavlini iyi düşünürsek anlarız; “And olsun ki, Rasulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”(Ahzab 21)

فرسولنا صلى الله عليه وسلم هو الأسوة الحسنة في معالجة مشاكل المسلمين في عالمنا المعاصر وفي كل وقت وحين ، ويقتضي ذلك منا أن نبدأ بما بدأ به نبينا صلى الله عليه وسلم وهو إصلاح ما فسد من عقائد المسلمين أولاً ، ومن عبادتهم ثانياً ، ومن سلوكهم ثالثاً .ولست أعني من هذا الترتيب فصل الأمر الأول بدءاً بالأهم ثم المهم ، ثم ما دونه ! وإنما أريد أن يهتم بذلك المسلمون اهتماما شديداً كبيراً ، وأعني بالمسلمين بطبيعة الأمر الدعاة ، ولعل الأصح أن نقول : العلماء منهم ؛لأن الدعاة اليوم – مع الأسف الشديد – يدخل فيهم كل مسلم ولو كان على فقر مدقع من العلم ، فصاروا يعدون أنفسهم دعاة إلى الإسلام ، وإذا تذكرنا تلك القاعدة المعروفة – لا أقول : عند العلماء فقط بل عند العقلاء جميعاً – تلك القاعدة التي تقول : "فاقد الشيء لا يعطيه " / فإننا نعلم اليوم بأن هناك طائفة كبيرة جداً يعدون بالملايين من المسلمين تنصرف الأنظار إليهم حين يطلق لفظة : الدعاة . وأعني بهم :جماعة الدعوة ، أو : جماعة التبليغ " ومع ذلك فأكثرهم كما قال الله عز وجل : { وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لا يَعْلَمُونَ }(لأعراف: من الآية187) .

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, asrımızın dünyasında ve bütün zamanlarda Müslümanların problemlerine çare sunan en güzel örnektir. Bize de Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in başladığı yerden başlamak, yani öncelikle Müslümanların bozulan akidesini düzeltmek, ikinci olarak ibadetlerini, üçüncü olarak da süluklarını düzeltmek gerekir.

Bu tertip ile, işi “önce en önemli olandan başlamak, sonra diğerlerine geçmek” olarak ayırmayı kastetmiyorum. Ben ancak, Müslüman davetçilerin buna çok büyük önem vermelerini istiyorum. Müslümanlar derken de haliyle davetçileri kastediyorum. Belki de Müslümanlardan alim olanlar desek daha doğru olur. Zira – maalesef - bugünkü davetçilerin arasına ilim fakiri de olsa her Müslüman girebiliyor, kendilerini İslam davetçisi sayıyorlar. Bütün ilim ve akıl sahipleri katında bilinen şu kaideyi; “bir şeyi kaybetmiş olan onu başkasına veremez” kaidesini hatırlarsak, bugün bakışlar, Müslümanlardan büyük bir taife olduğunu bildiğimiz, kendilerine “davetçiler” diyenlere, yani “Davet Cemaati” veya “Tebliğ Cemaati” adını alanlara yöneliyor. Bununla beraber, onların çoğu Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu gibidir; “Fakat insanların çoğu bilmezler."(A’raf 187)

ومعلوم من طريقة دعوتهم أنهم قد أعرضوا بالكلية عن الاهتمام بالأصل الأول – أو بالأمر الأهم – من الأمور التي ذكرت آنفاً ، وأعني : العقيدة والعبادة والسلوك ، وأعرضوا عن الإصلاح الذي بدأ به الرسول صلى الله عليه وسلم بل بدأ به كل الأنبياء ، وقد بينه الله تعالى بقوله :ل{ وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولاً أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ }(النحل: من الآية36) . فهم لا يعنون بهذا الأصل الأصيل والركن الأول من أركان الإسلام – كما هو معلوم لدى المسلمين جميعاً – هذا الأصل الذي قام يدعو إليه أول رسول من الرسل الكرام ألا وهو نوح صلى الله عليه وسلم قرابة ألف سنة ، والجميع يعلم أن الشرائع السابقة لم يكن فيها من التفصيل لأحكام العبادات والمعاملات ما هو معروف في ديننا هذا لأنه الدين الخاتم للشرائع والأديان ، ومع ذلك فقد لبث نوح في قومه ألف سنة إلا خمسين عاماً يصرف وقته وجل اهتمامه للدعوة إلى التوحيد ، ومع ذلك أعرض قومه عن دعوته كما بين الله – عز وجل – ذلك في محكم التنزيل {وَقَالُوا لا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلا تَذَرُنَّ وَدّاً وَلا سُوَاعاً وَلا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْراً } (نوح:23) .

Onların davet yolundan bilinmektedir ki, onlar birinci asla veya en önemli işe, yani; az önce bahsettiğimiz ibadet, akide ve süluka önem vermekten tamamen yüz çeviriyorlar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, hatta bütün peygamberlerin işe başlangıç noktası olan ıslahtan yüz çeviriyorlar. Allah Teala buyuruyor ki;

“And olsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan sakının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik.”(Nahl 36)

Böylece onlar, bütün Müslümanların bildiği gibi, asılların aslıyla ve İslamın rükünlerinden ilk rüknüyle ilgilenmiyorlar. Bu asıl, Değerli Rasullerin ilki olan Nuh Aleyhisselamın bin seneye yakın ömründe davet ettiği şeydir. Bizim bu dinimiz, geçmiş şeriatların ve dinlerin hepsinin hükmünü kaldırmış olduğundan, onlardaki ibadetler, muameleler gibi bizim dinimizde bilinen hükümler hakkında tafsilat yoktur. Bununla birlikte, Kavmi arasında 950 sene kalan Nuh aleyhisselam zamanını, büyük önem verdiği Tevhide davet ile geçirmiştir. Buna rağmen kavmi bu davetten yüz çevirmiştir. Allah Azze ve Celle bunu şöyle beyan eder;

“Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!”(Nuh 23)

فهذا يدل دلالة قاطعة على أن أهم شيء ينبغي على الدعاة إلى " الإسلام الحق" الاهتمام به دائماً هو الدعوة إلى التوحيد وهو معنى قوله – تبارك وتعالى- :{فَاعْلَمْ أَنَّهُ لا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ }(محمد: من الآية19) .

Bu kesin delil, Hak İslam’a davet edenlere gereken en önemli şeyin; daima tevhide davete önem vermek olduğunu gösteriyor. Bu Allah Teala’nın; “Bil ki, Allah'tan başka ilâh yoktur.”(Muhammed 19) kavlinin manasıdır.

هكذا كانت سنة النبي صلى الله عليه وسلم عملاً وتعليماً .
أما فعله : فلا يحتاج إلى بحث ، لأن النبي صلى الله عليه وسلم في العهد المكي إنما كان فعله ودعوته محصورة في الغالب في دعوة قومه إلى عبادة الله لا شريك له .

أما تعليماً : ففي حديث أنس بن مالك – رضي الله عنه – الوارد في الصحيحين أن النبي صلى الله عليه وسلم عندما أرسل معاذاً إلى اليمن قال له : " ليكن أول ما تدعوهم إليه : شهادة أن لا إله إلا الله ، فإن هم أطاعوك لذلك .... .إلخ الحديث .وهو معلوم ومشهور إن شاء الله تعالى .
(1) حديث صحيح : رواه البخاري (1395) وفي غير موضع ، ومسلم (19) ، وأبو داود(1584) ، والترمذي (625) ، كلهم من حديث ابن عباس رضي الله عنه .

İşte bu, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in uygulanan ve öğretilen sünneti idi. Uygulamasına gelince, fazla araştırmaya gerek yok, zira Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Mekke dönemindeki daveti; kavmini Allah’a ortak koşmadan kulluğa davet etmeye münhasır idi.

Öğretimine gelince; Buhari ve Müslim’de geçen, Enes Bin Malik radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadiste bu varit olmuştur; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz Radıyallahu anh’ı Yemen’e gönderirken;

“Onları davet edeceğin ilk şey, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmek olsun. Eğer sana itaat ederlerse şöyle devam et…” buyurmuştur.( Buhari(1395) Müslim(19) Ebu Davud(1584) Tirmizi(625) Allah’ın izniyle bu bilinen meşhur bir hadistir.

إذاً ، قد أمر النبي صلى الله عليه وسلم أصحابه أن يبدؤوا بما بدأ به وهو الدعوة إلى التوحيد ، ولا شك أن هناك فرقاً كبيراً جداً بين أولئك العرب المشركين – من حيث إنهم كانوا يفهمون ما يقال لهم بلغتهم - ، وبين أغلب العرب المسلمين اليوم الذين ليسوا بحاجة أن يدعوا إلى أن يقولوا : لا إله إلا الله ؛ لأنهم قائلون بها على اختلاف مذاهبهم وطرائقهم وعقائدهم ، فكلهم يقولون : لا إله إلا الله ، لكنهم في الواقع بحاجة أن يفهموا – أكثر – معنى هذه الكلمة الطيبة ، وهذا الفرق فرق جوهري – جداً – بين العرب الأولين الذين كانوا إذا دعاهم رسول الله صلى الله عليه وسلم أن يقولوا : لا إله إلا الله يستكبرون ، كما هو مبين في صريح القرآن العظيم لماذا يستكبرون ؟ ؛ لأنهم يفهمون أن معنى هذه الكلمة أن لا يتخذوا مع الله أنداداً وألا يعبدوا إلا الله ، وهم كانوا يعبدون غيره ، فهم ينادون غير الله ويستغيثون بغير الله ؛ فضلاً عن النذر لغير الله ، والتوسل بغير الله ، والذبح لغيره والتحاكم لسواه ....إلخ.
يشير إلى قوله تعالى في سورة الصافات:{ )إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ . وَيَقُولُونَ أَإِنَّا لَتَارِكُو آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍ) (الصافات:35-36)

O halde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashabına nereden başlayacaklarını emretmiştir. O da; tevhide davet etmektir. Şüphesiz burada dilleri üzere olduğu için kendilerine tebliğ edileni anlayan o müşrik Araplar ile, “la ilahe illallah” demeye davet edilmelerine gerek görülmeyen Müslüman Arapların çoğunluğu arasında büyük bir fark vardır. Zira onlar bunu mezheplerinin, tariklerinin, akidelerinin ihtilafına göre söylüyorlar. Hepsi de “La ilahe illallah” diyor, lakin onların çoğunun bu hoş kelimenin manasını anlamaya ihtiyaçları vardır. İşte bu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “La ilahe illallah” demeye davet ettiğinde kibirlenip yüz çeviren ilk Arapların farkının özüdür. Bu Kuran’da açıkça belirtilmiştir.( Şu ayetlere işaret ediyor; “Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman kafa tutuyorlardı. Ve: "Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı.”(Saffat 35-36)

Niçin büyükleniyorlardı?... Çünkü onlar bu kelimenin manasının Allah’a ortak edinmemek, yalnız Allah’a ibadet etmek olduğunu anlıyorlardı. Hâlbuki kendileri Allah’tan başkasına ibadet ediyorlar, Allah’tan başkasına sesleniyorlar, Allah’tan başkasından yardım istiyorlar, Allah’tan başkası adına yemin edip adakta bulunuyorlar, Allah’tan başkasına tevessül ediyorlar, O’ndan başkası adına kurban kesiyorlar ve O’ndan başkasının hükmüyle hükmediyorlardı…

هذه الوسائل الشركية الوثنية المعروفة التي كانوا يفعلونها ، ومع ذلك كانوا يعلمون أن من لوازم هذه الكلمة الطيبة – لا إله إلا الله – من حيث اللغة العربية أن يتبرؤوا من كل هذه الأمور ؛ لمنافاتها لمعنى " لا إله إلا الله ".

Onların yapmış oldukları şirk vesileleri bilinen şeylerdi. Bununla birlikte, bu “La ilahe illallah” kelime-i Tayyibe’sinin, onların bütün bu işlerden uzaklaşmalarını gerektirdiğini, bunların “La ilahe illallah” kelimesinin manasına ters olduğunu iyi biliyorlardı.(Telif Allame Nasıruddin el-Elbani rahımullah Terceme Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş)
editor
Administrator
Gönderiler: 82
graph
Sitede Değil Kullanıcı bilgilerini görmek için tıklayın
Son Düzenleme: 31/03/2010 21:19 Düzenleyen editor.
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.
 
Üste gitSayfa: 1

Üye Giriş Formu

Allah yaratılış gayesi yaratılışgayesi davet muhammed melek Kuran Sünnet hadis ayet cennet, cehennem, islam, insan, yazılı, sesli, video, yayın, ebu, said, enes, canlı, tv, abdurrahman, musa, isa, ibrahim, nuh, ıstılah, sohbet, albani, buhari, muslim, tirmizi, nesai, ibn, mace, taberi, kesir, kurtubi, sitte, ebu, davut, davud, sunen, dua,  büyü, cin, sihir, tılsım, ahmed, korunma, edeb, rukye, oruç, namaz, kurban, bayram, ramazan, fıtrat, tevhid, uluv, risale, tahkik, menhec, tahric, nur, muaz, zaman, sema, arş, cübbeli, harun, isa, yahya, vahiy, islami, video, islamivideo, mesnevi, mevlana, guraba, kitap, al, oku, öğren, cd, indir, download, ebu said tasavvuf mevlana fetva ayet ebusaid kitap kays leyla mecnun celalettin celaleddin rumi kimya zahir tecelli vasıf tanımak nitelemek hadis ilim  amel iman nas iman ıstılahşeriathakikathükümkuran sünnet küfür şirk tevhid sünnet kalp hayat zikir iman

Şu anda 884 ziyaretçi çevrimiçi