AddThis Social Bookmark Button

TÖVBE ve İSTİĞFAR
"Allah Celle Celaluhu dan Af ve Bağışlanma Dilemek"

14. Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken iÅŸittiÄŸini söylemiÅŸtir:

“Vallahi ben günde yetmiÅŸ defadan fazla Allah’dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim. ”

Buhârî, Daavât 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (47) İbni Mâce, Edeb 57

 

15. Egarr Ä°bni Yesâr el–Müzenî radıyallahu anh’den rivayet edildiÄŸine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Allah’a tövbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim. ”

Müslim, Zikir 42. Ayrıca Ebû Dâvûd, Vitir 26; İbni Mâce, Edeb 57

 

16. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetkârı olan Ebû Hamza Enes Ä°bni Mâlik el–Ensârî radıyallahu anh’den rivayet edildiÄŸine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kulunun tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduÄŸu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiÄŸi devesini bulduÄŸu zamanki sevincinden çok daha fazladır. ”

Buhârî, Daavât 4; Müslim, Tevbe 1, 7, 8

 

17. Ebû Mûsâ Abdullah Ä°bni Kays el–EÅŸ’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiÄŸine göre Nebiyy–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ gündüz günah iÅŸleyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah iÅŸleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüzün elini açar. GüneÅŸ battığı yerden doÄŸuncaya kadar bu böyle devam edip gider. ”

Müslim, Tevbe 31

 

18. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiÄŸine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“GüneÅŸ batıdan doÄŸmadan önce kim tövbe ederse, Allah onun tövbesini kabul eder. ”

Müslim, Zikir 43

 

19. Ebû Abdurrahman Abdullah Ä°bni Ömer Ä°bni’l–Hattâb radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiÄŸine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kul can çekiÅŸmeye baÅŸlamadığı sürece, Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder. ”

 Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. Ä°bni Mâce, Zühd 30

 

20. Zirr İbni Hubeyş şöyle dedi;

Mestler üzerine nasıl mesh edileceÄŸini sormak üzere Safvân Ä°bni Assâl radıyallahu anh’ın yanına gitmiÅŸtim. Bana:

РZirr! Ni̤in geldin? diye sordu. Ben de:

– Ä°lim öğrenmek için, deyince ÅŸunları söyledi:

– Melekler, ilim öğrenenlerden hoÅŸlandıkları için onlara kanat gererler. Ben de:

– Büyük ve küçük abdestten sonra mestler üzerine nasıl mesh edileceÄŸi kafamı kurcaladı. Sen de Hz. Peygamber’in ashâbından olduÄŸun için, onun bu konuda bir ÅŸey söylediÄŸini duydun mu diye sormaya geldim, dedim. Safvân:

– Evet, duydum. Resûl–i Ekrem seferde bulunduÄŸumuz zaman mestleri üç gün üç gece çıkarmamayı, büyük ve küçük abdest bozduktan, uyuduktan sonra bile mestlere meshetmeyi, ancak cünüp olunca mestleri çıkarmayı emrederdi, dedi.

– Onun sevgiye dair bir ÅŸey söylediÄŸini duydun mu? diye sordum.

– Evet, duydum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir sefere çıkmıştık. Biz onun yanındayken bir bedevî kaba sesiyle:

– Muhammed! diye bağırdı.

Hz. Peygamber de onun sesine yakın bir sesle:

“Gel bakalım”, dedi.

Bedevîye dönerek:

– Yazıklar olsun sana! Hz. Peygamber’in huzurunda bulunuyorsun. Kıs sesini! Yüksek sesle bağırmanı Allah yasakladı, dedim.

Bedevî:

– Vallahi sesimi kısmam, dedi ve Resûl–i Ekrem’e: Birilerini seven, ama onlarla beraber olacak kadar iyiliÄŸi bulunmayan kimse hakkında ne dersin? diye sordu.

Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

– “Bir kimse, kıyamet gününde, sevdikleriyle beraberdir. ”

Safvân İbni Assâl sözüne devamla dedi ki:

– Hz. Peygamber bu konuda uzun uzun konuÅŸtu. Hatta bir ara batı taraflarında bulunan bir kapıdan bahsetti. “Kapı yaya yürüyüşüyle kırk yıl veya yetmiÅŸ yıl (yahut râvinin hatırladığına göre süvari gidiÅŸiyle kırk veya yetmiÅŸ yıl) geniÅŸliÄŸindedir”, buyurdu.

Şamlı muhaddislerden Süfyân İbni Uyeyne şöyle dedi:

– Allah gökleri ve yeri yarattığı gün, bu kapıyı tövbe için açık olarak yaratmıştır. GüneÅŸ battığı yerden doÄŸuncaya kadar o kapı kapanmayacaktır.

Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret, 71; Nesâî, Tahâret 97, 113; İbni Mâce, Fiten 32

 

 

21. Ebû Saîd Sa`d Ä°bni Mâlik Ä°bni Sinân el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiÄŸine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Vaktiyle doksan dokuz kiÅŸiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu zât yeryüzünde en büyük âlimin kim olduÄŸunu soruÅŸturdu. Ona bir râhibi gösterdiler.

Bu adam râhibe giderek:

– Doksan dokuz adam öldürdüm. Tövbe etsem kabul olur mu? diye sordu.

Râhip:

– Hayır, kabul olmaz, deyince onu da öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısını yüz’e tamamladı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduÄŸunu soruÅŸturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek:

– Yüz kiÅŸiyi öldürdüğünü söyledi; tövbesinin kabul olup olmayacağını sordu.

Âlim:

– Elbette kabul olur. Ä°nsanla tövbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allah Teâlâ’ya ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir, dedi.

Adam, denilen yere gitmek üzere yola çıktı. Yarı yola varınca eceli yetti.

Rahmet melekleriyle azap melekleri o adamı kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladılar.

Rahmet melekleri:

– O adam tövbe ederek ve kalbiyle Allah’a yönelerek yola düştü, dediler.

Azap melekleri ise:

– O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki, dediler.

Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler.

Hakem olan melek:

– GeldiÄŸi yerle gittiÄŸi yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir, dedi.

Melekler iki mesâfeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü.

Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47, 48

 

Sahîh(–i Müslim)deki bir baÅŸka rivayete göre:

“O kimse iyi insanların yaÅŸadığı köye bir karış daha yakın olduÄŸundan oralı sayıldı. ”

Sahîh(–i Müslim)deki bir diÄŸer rivayete göre:

“Allah Teâlâ öteki köye uzaklaÅŸmasını, beriki köye yaklaÅŸmasını, meleklere de iki mesâfenin arasını ölçmelerini emretti. Adamın beriki köye bir karış daha yakın olduÄŸu görüldü. Bunun üzerine affedildi. ”

Bir baÅŸka rivayette ise:

“Adam göğsünün üzerinde öteki köye doÄŸru ilerledi” denilmektedir.

 

 

22. Kâ’b Ä°bni Mâlik radıyallahu anh gözlerini kaybettiÄŸi zaman onu elinden tutup götürme görevini üstlenen oÄŸlu Abdullah’dan rivayet edildiÄŸine göre şöyle demiÅŸtir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Tebük Gazvesi’ne katılmadığına dair mâcerasını Kâ`b Ä°bni Mâlik radıyallahu anh’den şöyle anlatırken duydum:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gittiÄŸi gazâlardan sadece Tebük Gazvesi’ne katılmamıştım. Gerçi Bedir Gazvesi’nde de bulunamamıştım. Zaten Bedir’e katılmadıkları için hiç kimse azarlanmamıştı. O vakit Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile müslümanlar (savaÅŸmak için deÄŸil) KureyÅŸ kervanını takibetmek için yola çıkmışlardı. Nihayet Allah Teâlâ müslümanlarla düşmanlarını, aralarında verilmiÅŸ herhangi bir karar olmadığı halde bir araya getiriverdi. Halbuki ben Akabe bîatının yapıldığı gece, Ä°slâm’a yardım etmek üzere söz verirken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanındaydım. Her ne kadar Bedir Gazvesi halk arasında Akabe gecesinden daha meÅŸhursa da, ben Bedir’de bulunmayı Akabe’de bulunmaktan daha üstün görmem.

Tebük Gazvesi’ne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte gitmeyiÅŸim şöyle oldu:

Ben katılmadığım bu gazve sırasındaki kadar hiçbir zaman kuvvetli ve zengin olamamıştım. Vallahi Tebük Gazvesi’nden önce iki deveyi bir araya getirememiÅŸtim. Bu gazvede iki tane binek devesine sahip olmuÅŸtum. Bir de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gazveye hazırlandığı zaman asıl hedefi söylemez, bir baÅŸka yere gittiÄŸi sanılırdı. Fakat bu gazve sıcak bir mevsimde uzak bir yere yapılacağı ve kalabalık bir düşmanla karşı karşıya gelineceÄŸi için Resûl–i Ekrem durumu açıkladı. Savaşın özelliÄŸine göre hazırlanabilmeleri için müslümanlara nereye gideceklerini söyledi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sefere gidecek müslümanların sayısı çok fazlaydı. Adlarını bir deftere yazmak mümkün deÄŸildi.

Kâ’b sözüne şöyle devam etti:

SavaÅŸa gitmemek için gözden kaybolunduÄŸu takdirde, hakkında bir âyet nâzil olmadıkça, iÅŸin gizli kalacağı zannedilebilirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu gazveyi meyvaların olgunlaÅŸtığı, gölgelerin arandığı sıcak bir mevsimde yapmıştı. Ben de bunlara pek düşkündüm. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile müslümanlar savaÅŸ hazırlığına baÅŸladılar. Ben de onlarla birlikte savaÅŸa hazırlanmak için çıkıyor, fakat hiçbir ÅŸey yapmadan geri dönüyordum. Kendi kendime de “Canım, ne zaman olsa hazırlanırım” diyordum. Günler böyle geçti. Herkes iÅŸini ciddi tuttu ve bir sabah Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte müslümanlar erkenden yola çıktılar. Ben ise hâlâ hazırlanmamıştım. Yine sabah evden çıktım, hiçbir ÅŸey yapamadan geri döndüm. Hep aynı ÅŸekilde davranıyordum. SavaÅŸ henüz baÅŸlamamıştı, ama mücâhidler hayli yol almışlardı. Yola çıkıp onlara yetiÅŸeyim dedim, keÅŸke öyle yapsaymışım; bunu da baÅŸaramadım. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem savaÅŸa gittikten sonra insanların arasına çıktığımda beni en çok üzen ÅŸey, savaÅŸa gitmeyip geride kalanların ya münafık diye bilinenler veya âciz oldukları için savaÅŸa katılamayan kimseler olmasıydı.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük’e varıncaya kadar adımı hiç anmamış. Tebük’te ashâbın arasında otururken:

– “Kâ’b Ä°bni Mâlik ne yaptı?” diye sormuÅŸ. Bunun üzerine Benî Selime’den bir adam:

– Yâ Resûlallah! Elbiselerine ve sağına soluna bakıp gururlanması onu Medine’de alıkoydu, demiÅŸ.

Bunun üzerine Muâz İbni Cebel ona:

– Ne fena konuÅŸtun! demiÅŸ. Sonra da Peygamber aleyhisselâm’a dönerek, yâ Resûlallah! Biz onun hakkında hep iyi ÅŸeyler biliyoruz, demiÅŸ. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir ÅŸey söylememiÅŸ. O sırada çok uzaklarda beyazlar giymiÅŸ bir adamın gelmekte olduÄŸunu görmüş:

– “Bu Ebû Hayseme olaydı” demiÅŸ. Bir de bakmışlar ki, gelen adam Ebû Hayseme el–Ensârî deÄŸil mi!

Ebû Hayseme, (bir savaş hazırlığı sırasında) bir ölçek hurma verdiği için münafıklara alay konusu olan zâttır.

Kâ’b sözüne şöyle devam etti:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Tebük’ten Medine’ye hareket ettiÄŸini öğrendiÄŸim zaman beni bir üzüntü aldı. SöyleyeceÄŸim yalanı düşünmeye baÅŸladım. Kendi kendime “Yarın onun öfkesinden nasıl kurtulacağım?” dedim. Yakınlarımdan görüşlerine deÄŸer verdiÄŸim kimselerden akıl almaya baÅŸladım. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gelmek üzere olduÄŸunu söyledikleri zaman, kafamdaki saçma düşünceler dağılıp gitti. Onun elinden hiçbir ÅŸekilde kurtulamayacağımı anladım. HerÅŸeyi dosdoÄŸru söylemeye karar verdim. Peygamber aleyhisselâm sabahleyin Medine’ye geldi. Seferden dönerken önce Mescid–i Nebevî’ye gelerek iki rek’at namaz kılar, sonra halkın arasına gelip otururdu. Yine öyle yaptı. Bu sırada savaÅŸa katılmayanlar huzuruna geldiler; neden savaÅŸa gidemediklerini yemin ederek anlatmaya baÅŸladılar. Bunlar seksenden fazla kimseydi. Hz. Peygamber onların ileri sürdüğü mâzeretleri kabul etti; kendilerinden bîat aldı; Allah Teâlâ’dan bağışlanmalarını niyâz etti ve iç yüzlerini O’na bıraktı. Sonunda ben geldim. Selâm verdiÄŸim zaman dargın dargın gülümsedi; sonra:

“Gel!”, dedi. Ben de yürüyerek yanına geldim ve önüne oturdum. Bana:

“Niçin savaÅŸa katılmadın? Binek hayvanı satın almamış mıydın?” diye sordu. Ben de:

– Yâ Resûlallah! Allah’a yemin ederim ki, senden baÅŸka birinin yanında bulunsaydım, ileri süreceÄŸim mâzeretlerle onun öfkesinden kurtulabilirdim. Çünkü insanlara fikrimi kabul ettirmeyi iyi beceririm. Fakat yine yemin ederim ki, bugün sana yalan söyleyerek gönlünü kazansam bile, yarın Cenâb–ı Hak iÅŸin doÄŸrusunu sana bidirecek ve sen bana güceneceksin. Åžayet doÄŸrusunu söylersem, bana kızacaksın. Ama ben doÄŸru söyleyerek Allah’dan hayırlı sonuç bekliyorum. Vallahi savaÅŸa gitmemek için hiçbir özürüm yoktu. Hiçbir zaman da gazâdan geri kaldığım sıradaki kadar kuvvetli ve zengin olamamıştım, dedim.

Kâ’b sözüne devamla dedi ki:

Bunun üzerine Hz. Peygamber:

– “Ä°ÅŸte bu doÄŸru söyledi. Haydi kalk, senin hakkında Allah Teâlâ hüküm verene kadar bekle!” buyurdu. Ben kalkınca Benî Selime’den bazıları yanıma takılarak:

– Vallahi senin daha önce bir suç iÅŸlediÄŸini bilmiyoruz. SavaÅŸa katılmayanların ileri sürdükleri gibi bir mâzeret söyleyemedin. Halbuki günahlarının bağışlanması için Peygamber aleyhisselâm’ın istiÄŸfâr etmesi yeterdi, dediler.

Kâ’b sözüne şöyle devam etti:

Beni o kadar çok ayıpladılar ki, tekrar Resûlullah’ın yanına dönüp biraz önceki sözlerimin yalan olduÄŸunu söylemeyi bile düşündüm. Sonra onlara:

– Bana verilen cezaya çarptırılan bir baÅŸka kimse var mı? diye sordum.

– Evet. Seninle beraber bu cezaya uÄŸrayan iki kiÅŸi daha var, dediler. Onlar da senin gibi konuÅŸtular ve senin aldığın cevabı aldılar.

– O iki kiÅŸi kim? diye sordum.

– Biri Mürâre Ä°bni Rebî` el–Amrî, diÄŸeri de Hilâl Ä°bni Ãœmeyye el–Vâkıfî diyerek, herbiri Bedir Gazvesi’ne katılmış olan iki mükemmel örnek ÅŸahsiyetin adını verdiler. Bunun üzerine ben geri dönme düşüncesinden vazgeçerek yoluma devam ettim.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem savaÅŸa katılmayanlardan sadece üçümüzle konuÅŸulmasını yasakladı. Ä°nsanlar bizimle konuÅŸmaktan kaçındılar veya bize karşı tavırlarını deÄŸiÅŸtirdiler. Hatta bana göre yer yüzü bile deÄŸiÅŸti. Sanki burası benim memleketim deÄŸildi. Elli gün böyle geçti. Ä°ki arkadaşım boyunlarını büktüler; aÄŸlayarak evlerinde oturdular. Ben ise onlardan daha genç ve dayanıklı idim. Dışarı çıkarak cemaatle namaz kılar, çarşılarda dolaşırdım. Fakat kimse benimle konuÅŸmazdı. Namaz bittikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yerinde otururken yanına gelir, kendisine selâm verirdim. Kendi kendime “Acaba selâmımı alırken dudaklarını kıpırdattı mı kıpırdatmadı mı” diye sorardım. Sonra ona yakın bir yerde namaz kılar ve farkettirmeden kendisine bakardım. Ben namaza dalınca bana doÄŸru döner, kendisine baktığım zaman da yüzünü çeviriverirdi.

Müslümanların bana karşı olan sert tutumları uzun süre devam edince, amcamın oÄŸlu ve en çok sevdiÄŸim insan Ebû Katâde’nin bahçesine gidip duvardan içeri atladım ve selâm verdim. Vallâhi selâmımı almadı. Ona:

– Ebû Katâde! Allah adına and vererek soruyorum. Benim Allah’ı ve Resûlullah’ı ne kadar sevdiÄŸimi biliyor musun? diye sordum. Hiç cevap vermedi. Ona and vererek bir daha sordum. Yine cevap vermedi. Bir daha yemin verince:

– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedi. Bunun üzerine gözlerimden yaÅŸlar boÅŸandı. Geri dönüp duvardan atladım.

Birgün Medine çarşısında dolaşıyordum. Medine’ye yiyecek satmak üzere gelen Åžamlı bir çiftçi:

– Kâ’b Ä°bni Mâlik’i bana kim gösterir? diye sordu. Halk da beni gösterdi. Adam yanıma gelerek Gassân Meliki’nden getirdiÄŸi bir mektup verdi. Ben okuma yazma bilirdim. Mektubu açıp okudum. Selâmdan sonra şöyle diyordu:

– DuyduÄŸumuza göre Efendiniz seni üzüyormuÅŸ. Allah seni deÄŸerinin bilinmediÄŸi ve hakkının çiÄŸnendiÄŸi bir yerde yaÅŸayasın diye yaratmamıştır. Hemen yanımıza gel, sana izzet ikrâm edelim.

Mektubu okuyunca, bu da bir başka belâ, dedim. Hemen onu ateşe atıp yaktım.

Nihayet elli gün’den kırk’ı geçmiÅŸ, fakat vahiy gelmemiÅŸti. Birgün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderdiÄŸi bir ÅŸahıs çıkageldi.

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana eÅŸinden ayrı oturmanı emrediyor, dedi.

– Onu boÅŸayacak mıyım, yoksa ne yapacağım? diye sordum.

– Hayır, ondan ayrı duracak, kendisine yanaÅŸmayacaksın, dedi. Hz. Peygamber diÄŸer iki arkadaşıma da aynı emri gönderdi. Bunun üzerine karıma:

– Allah Teâlâ bu mesele hakkında hüküm verene kadar ailenin yanına git ve onların yanında kal, dedim.

Hilâl Ä°bni Ãœmeyye’nin karısı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e giderek:

– Yâ Resûlallah! Hilâl Ä°bni Ãœmeyye çok yaÅŸlı bir adamdır. Kendisine bakacak hizmetçisi de yoktur. Ona hizmet etmemde bir sakınca görür müsün? diye sormuÅŸ. Hz. Peygamber de:

– Hayır görmem. Ama katiyen sana yaklaÅŸmasın, buyurmuÅŸ. Kadın da şöyle demiÅŸ:

– Vallahi onun kımıldayacak hâli yok. Allah’a yemin ederim ki, başına bu iÅŸ geleliberi durmadan aÄŸlıyor.

Kâ`b sözüne şöyle devam etti:

– Yakınlarımdan biri bana: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den eÅŸinin sana hizmet etmesi için izin istesen olmaz mı! Baksana Hilâl Ä°bni Ãœmeyye’ye bakması için karısına izin verdi, dedi. Ben de ona: Hayır, bu konuda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den izin isteyemem. Ãœstelik ben genç bir adamım. Ä°zin istesem bile Peygamber aleyhisselâm’ın bana ne diyeceÄŸini bilemem, dedim.

Bu vaziyette on gün daha durdum. Bizimle konuÅŸulması yasaklandığından bu yana tam elli gün geçmiÅŸti. Ellinci gecenin sabahında, evlerimizden birinin damında sabah namazını kıldım. Allah Teâlâ’nın (Kur’ân–ı Kerîm’de bizden) bahsettiÄŸi üzere canım iyice sıkılmış, o geniÅŸ yeryüzü bana dar gelmiÅŸ bir vaziyette otururken, Sel Dağı’nın tepesindeki birinin var gücüyle:

– “Kâ`b Ä°bni Mâlik! Müjde!” diye bağırdığını duydum. Sıkıntılardan kurtulma gününün geldiÄŸini anlayarak hemen secdeye kapandım.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını kıldırınca, Allah Teâlâ’nın tövbelerimizi kabul ettiÄŸini ilân etmiÅŸ. Bunun üzerine ahâlî bize müjde vermeye koÅŸmuÅŸ. Ä°ki arkadaşıma da müjdeciler gitmiÅŸ. Bunlardan biri bana doÄŸru at koÅŸturmuÅŸ. Eslem kabilesinden bir diÄŸer müjdeci koÅŸup Sel Dağı’na tırmanmış, onun sesi atlıdan önce bana ulaÅŸmış. Sesini duyduÄŸum müjdeci yanıma gelip beni tebrik edince, sırtımdaki elbiseyi de çıkarıp müjdesine karşılık ona giydirdim. Vallahi o gün giyecek baÅŸka elbisem yoktu. Emanet bir elbise bulup hemen giydim. Peygamber aleyhisselâm’ı görmek üzere yola koyuldum. Beni grup grup karşılayan sahâbîler tövbemin kabul edilmesi sebebiyle tebrik ediyor ve “Allah Teâlâ’nın seni bağışlaması kutlu olsun” diyorlardı.

Nihayet Mescid’e girdim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbın ortasında oturuyordu. Talha Ä°bni Ubeydullah hemen ayaÄŸa kalktı, koÅŸarak yanıma geldi, elimi sıktı ve beni tebrik etti. Vallahi muhâcirînden ondan baÅŸka kimse ayaÄŸa kalkmadı.

Râvi der ki, Kâ’b, Talha’nın bu davranışını hiç unutmazdı.

Kâ’b sözüne şöyle devam etti:

Peygamber aleyhisselâm’a selâm verdiÄŸimde yüzü sevinçten parıldayarak:

– “Dünyaya geldiÄŸindenberi yaÅŸadığın bu en hayırlı gün kutlu olsun!” buyurdu. Ben de:

– Yâ Resûlallah! Bu tebrik senin tarafından mıdır, yoksa Allah tarafından mı? diye sordum.

– “Benim tarafımdan deÄŸil, Yüce Allah tarafından”, buyurdu. SevindiÄŸi zaman Peygamber aleyhisselâm’ın yüzü parıldar, ay parçasına benzerdi. Biz de sevindiÄŸini böyle anlardık.

Resûl–i Ekrem’in önünde oturduÄŸumda:

– Yâ Resûlallah! Tövbemin kabul edilmesine şükran olarak bütün malımı Allah ve Resûlullah uÄŸrunda fakirlere dağıtmak istiyorum, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Malının bir kısmını dağıtmayıp elinde tutman senin için daha hayırlı olur” buyurdu. Ben de:

– Hayber fethinde hisseme düşen malı elimde bırakıyorum, dedikten sonra sözüme şöyle devam ettim. Yâ Resûlallah! Allah Teâlâ beni doÄŸru söylediÄŸimden dolayı kurtardı. Tövbemin kabul edilmesi sebebiyle, artık yaÅŸadığım sürece sadece doÄŸru söz söyleyeceÄŸim.

Vallâhi bunu Peygamber aleyhisselâm’a söylediÄŸim gündenberi doÄŸru sözlü olmaktan dolayı Allah Teâlâ’nın hiç kimseyi benden daha güzel mükâfatlandırdığını bilmiyorum. Yemin ederim ki, Peygamber aleyhisselâm’a o sözleri söylediÄŸim günden bu yana bilerek hiç yalan söylemedim. Kalan ömrümde de Cenâb–ı Hakk’ın beni yalan söylemekten koruyacağını umarım.

Kâ’b sözüne devamla şöyle dedi:

Bunun üzerine Allah Teâlâ ÅŸu âyet–i kerîmeleri indirdi:

“Allah (savaÅŸa gitmek istemeyenlere izin vermesi sebebiyle) Peygamberini bağışladığı gibi, bir kısmının kalbi kaymak üzere iken güçlük zamanında Peygamber’e uyan muhâcirlerle ensârın da tövbelerini kabul etti. Çünkü Allah onlara çok ÅŸefkatli, pek merhametlidir.

“Hani ÅŸu tövbeleri (Allah’ın emri gelene kadar) geri bırakılan üç kiÅŸinin de tövbesini kabul etti. Bütün geniÅŸliÄŸine raÄŸmen yeryüzü onlara dar gelmiÅŸ, vicdanları kendilerini iyice sıkıştırmıştı. Nihayet Allah’dan baÅŸka sığınılacak kimse olmadığını anlamışlardı. Eski hâllerine dönmeleri için Allah onların tövbelerini kabul etti. Çünkü Allah tövbeleri kabuledici ve bağışlayıcıdır.

“Ey imân edenler! Allah’ın azâbından korkun ve doÄŸrularla beraber olun”

[Tevbe sûresi (9), 117–119].

 

Kâ’b şöyle devam etti:

Allah’a yemin ederim ki, beni Ä°slâmiyet’le ÅŸereflendirdikten sonra Cenâb–ı Hakk’ın bana verdiÄŸi en büyük nimet, Peygamber aleyhisselâm’ın huzurunda doÄŸruyu söylemek ve yalan söyleyip de helâk olmamaktır. Çünkü Allah Teâlâ ÅŸu yalan söyleyenler hakkında vahiy gönderdiÄŸi zaman, hiç kimseye söylemediÄŸi ağır sözleri söyledi ve şöyle buyurdu:

“O savaÅŸtan kaçanların yanına döndüğünüz zaman, kendilerini hesaba çekmiyesiniz diye Allah adına yemin ederler. Onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar pistirler. Yaptıklarına ceza olmak üzere varacakları yer cehennemdir. Kendilerinden râzı olasınız diye size yemin de ederler. Siz onlardan râzı olsanız bile Allah fâsıklardan aslâ râzı olmaz”

[Tevbe sûresi (9), 95–96].

 

Kâ’b sözüne şöyle devam etti:

Biz üç arkadaşın bağışlanması, Peygamber aleyhisselâm’ın yeminlerini kabul edip kendilerinden bîat aldığı ve Cenâb–ı Hak’dan affedilmelerini dilediÄŸi kimselerin bağışlanmasından (elli gün) geri kalmıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hakkımızda Allah Teâlâ bir hüküm verene kadar bize yapacağı muameleyi tehir etmiÅŸti. Nihayet Allah Teâlâ –anlatıldığı üzere– hükmünü verdi. Allah Teâlâ’nın “tövbeleri geri kalan üç kiÅŸinin. . . ” diye bahsettiÄŸi bu geri kalış, bizim savaÅŸtan geri kalmamız deÄŸildir; bu, Hz. Peygamber’e gelip yemin ederek mâzeretleri olduÄŸunu söyleyenlerin özürlerini Peygamber aleyhisselâm’ın kabul etmesi, bize yapacağı muameleyi ise geriye bırakması olayıdır.

Buhârî, Megâzî 79; Müslim, Tevbe 53. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (9)

DiÄŸer bir rivayet:

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük Gazvesi’ne perÅŸembe günü çıkmıştı. Sefere perÅŸembe günü gitmeyi severdi” ÅŸeklindedir.

Buhârî, Cihâd 103

 

BaÅŸka bir rivayette ise:

“Seferden mutlaka gündüzün kuÅŸluk vakti dönerdi. Dönünce de ilk iÅŸ olarak Mescid’e uÄŸrar, iki rek’at namaz kılar, sonra orada otururdu” denilmektedir.

Müslim, Müsâfirîn 74; Ebû Dâvûd, Cihad 166

 

 

23. Ebû Nüceyd Ä°mrân Ä°bni Husayn el–Huzâî radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiÄŸine göre Cüheyne kabilesinden zina ederek gebe kalmış bir kadın Peygamber aleyhisselâm’ın huzuruna geldi ve:

– Yâ Resûlallah! Cezayı gerektiren bir suç iÅŸledim. Cezamı ver, dedi.

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm kadının velisini çağırttı. Ona:

“Bu kadına iyi davran! DoÄŸum yapınca bana getir!” buyurdu.

Adam Resûl–i Ekrem’in buyurduÄŸu gibi yaparak kadını doÄŸumdan sonra getirdi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadının üzerine elbisesinin iyice baÄŸlanmasını emretti; sıkı sıkıya baÄŸladılar. Sonra Peygamber aleyhisselâm’ın emri üzerine taÅŸlanarak öldürüldü. Daha sonra Resûl–i Ekrem kadının cenaze namazını kıldı.

Hz. Ömer:

– Yâ Resûlallah! Zina etmiÅŸ bir kadının namazını mı kılıyorsun? diye sorunca Hz. Peygamber ÅŸunları söyledi:

“O kadın öyle bir tövbe etti ki, ÅŸayet onun tövbesi Medine halkından yetmiÅŸ kiÅŸiye taksim edilseydi, hepsine yeterdi. Sen Cenâb–ı Hakk’ın rızasını kazanmak için can vermekten daha üstün bir ÅŸey biliyor musun?”

Müslim, Hudûd 24. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 24; Nesâî, Cenâiz 64

 

 

24. Ä°bni Abbas ve Enes Ä°bni Mâlik radıyallahu anhüm’den rivayet edildiÄŸine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ä°nsanoÄŸlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun aÄŸzını topraktan baÅŸka bir ÅŸey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder. ”

Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât 116–119. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 27, Menâkıb 32, 64; Ä°bni Mâce, Zühd 27

 

 

25. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiÄŸine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biri diÄŸerini öldüren ve her ikisi de cennete giren iki kiÅŸiden Allah Teâlâ hoÅŸnut olur. Bunlardan biri Allah yolunda savaÅŸ ederken diÄŸeri tarafından öldürülür. Katil olan da daha sonra tövbe eder, müslüman olur, o da Allah yolunda savaşırken ÅŸehid düşer. ”

Buhârî, Cihâd 28; Müslim, İmâre 128, 129. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 38; İbni Mâce, Mukaddime 13

www.yaratilisgayesi.com

PaylaÅŸ....

SOHBET ARA - video -mp3

 

Kabe Canlı izle



Yaratılış Gayesi Masaüstü Resimleri
DK_02.jpg
(islami Åžehir)
DK_01.jpg
(Zarif Çiçekler)


Ãœye GiriÅŸ Formu

Allah yaratılış gayesi yaratılışgayesi davet muhammed melek Kuran Sünnet hadis ayet cennet, cehennem, islam, insan, yazılı, sesli, video, yayın, ebu, said, enes, canlı, tv, abdurrahman, musa, isa, ibrahim, nuh, ıstılah, sohbet, albani, buhari, muslim, tirmizi, nesai, ibn, mace, taberi, kesir, kurtubi, sitte, ebu, davut, davud, sunen, dua,  büyü, cin, sihir, tılsım, ahmed, korunma, edeb, rukye, oruç, namaz, kurban, bayram, ramazan, fıtrat, tevhid, uluv, risale, tahkik, menhec, tahric, nur, muaz, zaman, sema, arÅŸ, cübbeli, harun, isa, yahya, vahiy, islami, video, islamivideo, mesnevi, mevlana, guraba, kitap, al, oku, öğren, cd, indir, download, ebu said tasavvuf mevlana fetva ayet ebusaid kitap kays leyla mecnun celalettin celaleddin rumi kimya zahir tecelli vasıf tanımak nitelemek hadis ilim  amel iman nas iman ıstılahÅŸeriathakikathükümkuran sünnet küfür ÅŸirk tevhid sünnet kalp hayat zikir iman

Åžu anda 571 ziyaretçi Ã§evrimiçi