Cuma, 02 Nisan 2010 14:46

Assoc. Prof. Dr. Ibrahim HATIBOGLU

Bu Öğeyi Derecelendir
(0 Oylar)
AddThis Social Bookmark Button

Assoc. Prof. Dr. Ibrahim HATIBOGLU
U.Ü. Ilâhiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dali Ögretim Üyesi.( Ağutos 2007)

      Nüzûlü sürecinden kisa bir süre sonradan itibaren, Müslümanlarin yüzyillar boyu dünyaya hâkim olmasinin ardindan, Bati düsüncesinde sömürge zihniyetinin yayginlasmasi ve Avrupa kültürünün üstünlügünden söz edilmeye baslanmasiyla, Islâm âleminin Bati ile temasa geçme ve zamanla da Bati hâkimiyetinde onlarla iç içe yasama serüveni baslamis oldu.

 

 

    Öncelikle Hint alt kitasina sonra da Misir ve Yakindogu’ya dinî ve siyâsî amaçla giden ilk misyonerler ve sarkiyatçilar, kendilerince Islâm’in ‘zayif’ noktalarini tespit etmek ve uygun yöntemler kullanarak Müslümanlari da bunlara inandirmak amaciyla yerli âlimler ile yakin temasa geçmislerdi. Ayrica 1800’lü yillarin basindan itibaren özellikle William Muir, Alois Sprenger gibi sarkiyatçilar ve Carl Pfander gibi misyonerler ellerindeki Ingiliz Dogu Hint Sirketi’nin maddî ve siyasî imkânlarini da kullanarak, yerli âlimlerden büyük ölçüde istifade etmisler, bu sayede hem Islâm kültürünü daha yakindan tanima hem de hangi yollari kullanarak kendi düsüncelerini Müslümanlara benimsetebileceklerini tespit etme imkânini elde etmislerdir. Bu sirketin resmî anlamda Ingiliz kraliyet ailesi adina faaliyet yürütmesi ve akademik içerikli ilk Islâmî dergilerin ayni dönemde nesredilmeye baslamasi söz konusu çalismalarin birer kaniti durumundadir. Sarkiyat çalismalarinin Müslümanlar arasinda taninmaya basladigi bu dönemde Avrupa’da Kur’ân ve Sünnet hakkinda ileri sürülen iddialarin dogrudan Müslümanlarin yasadigi bir bölgede dile getirilmesi, bir anlamda savunulan asiri fikirlerin oralarda teste tabi tutulmasi anlamina gelmekte idi. Bu çerçevede, “Kur’ân’in geçmis dinler ve Cahiliyye dönemi Araplari’nin âdetlerinden istifade edilmek suretiyle -hasa!- Muhammed tarafindan uydurulmus ve zaman içerisinde bir araya getirilmis bir kitap oldugu” iddiasi da ileri sürülmüstü. Bu ve benzeri iddialarin Müslümanlarca kabul edilmesi söz konusu bile edilemezdi. Dolayisiyla bu anlamda Bati’nin Islâm dünyasina etki ettigi düsünülemez.

      Bununla birlikte, bazi Müslümanlar Bati biliminin ve bilimsel yöntemlerin üstünlügüne inanarak, dinî konulardakiler de dahil, onlarin eserlerini okuyup usullerini benimsemekte bir sakinca görmediler. Bunun neticesinde tarihî tenkit metoduna dayali Bati bilim anlayisi bu kimselerin bir kismi tarafindan Islâmî ilimlere uygulanmaya baslandi. Geleneksel usulde, Resül-i Ekrem Efendimiz’den Sahâbe-i Kirâm’in ögrendigi gibi, ilim üstattan alinip gelistirilerek sonraki nesillere aktarilirken, Bati temelli akilci ekollerin etkisi ile bu tam tersine; kendi bilgisini hocasindan aldigi ilim üzerine bina etme yerine ondan farkli olma seklinde tezahür eder hale geldi. Bu anlayisin Islâm âleminde yayginlasmasinda elbette ki Avrupali arastirmacilarin ve eserlerinin önemli etkisi oldu.

      Böyle bir girisin ardindan Bati’nin genel olarak dine ve Islâm’in iki temel kaynagi Kur’ân ve Sünnet’e bakisinin Islâm dünyasindaki yansimalarina geçmek daha dogru olacaktir. Ne var ki, burada bir konuda önce Batililar’in ardindan da çagdasçi (modernist) Müslümanlarin bakisini ele alarak etkilesimi ayrintili biçimde ortaya koymak bir yazinin sinirlarini zorlayacak boyutlarda bir konu olup, ancak akademik nitelikli pek çok çalismada ortaya konulabilir. Bu sebeple yazimizda konuya sadece arastirma usullerinde meydana gelmesi muhtemel etkilesim açisindan bakilmakla iktifa edilecektir.

     Meseleyi ilâhî dinlerdeki çagdaslasma açisindan ele alacak olursak, bu tür çabalarin öncülügünü yapmasi açisindan Yahudi ve Hiristiyanlik’taki Protestan hareketlerinin, genel hatlariyla Islâm’da da gündeme getirilebilecegi düsüncesi, Batili arastirmacilarin gündemini hep isgal edegelmistir. Hatta benzeri talepler pozitivist düsüncenin Islâm ülkelerindeki okumus kesimi yogun bir sekilde etkisi altina aldigi XIX. yüzyil sonlarina dogru Müslüman entelektüeller tarafindan da yüksek sesle dile getirilmistir. Bu anlamda Batili arastirmacilar da Islâm ülkelerindeki çagdasçi ve reformist temayüllerle sürekli irtibat halinde olmuslar, böyle kimselerin fikir ve eserlerini yayginlastirmak için büyük gayretler sarf etmislerdir. Bunun yaninda Islâm ile ilgili yazdiklari her eserde -mutlaka- ‘çagdas Islâmî akimlar’a yer vermelerine paralel olarak, üniversitelerinde de ayni adla dersler okutmuslardir. Bu sayede kendi ülkelerinde halktan veya akademik çevrelerden Islâm’a alâka duyanlara ‘istedikleri’ Islâm’i ögretmis olmalarinin yaninda, Islâm ülkelerinden Bati’ya gönderilen genç ögrenciler ile de daha rahat iletisim kurmuslar ve Bati ile daha uyumlu müslüman arastirmacilar yetistirmeyi temin etmeye çalismislardir.

      Daha önce de temas edildigi gibi, Batili Islâm arastirmacilari, gerek Kur’ân’i gerekse hadisleri, dinî ve ilâhî birer metin kabul etmemisler, onlari insan ürünü ve her türlü müdâhaleye açik metinler olarak görmüslerdir. Bu kabulün Bati’da geçirdigi tarihî seyir, Martin Luther’le baslayan ve ‘aklin din ile hesaplasmasi’nin baslangici olarak degerlendirilen gelismelere kadar inmektedir. Takip edilen bu yönteme, ‘Biblical criticism (Kitâb-i Mukaddes tenkidi)’ isminin verilmis olmasi, konumuz açisindan da önem arz etmektedir. Bu yöntem, kaynagi itibariyle ilâhî olan ancak zamanla degistirilerek bozulan Islâm öncesi ilâhî dinlerdeki insanî unsurlarin arindirilmasinda kullanilmak üzere ortaya konulmustur. Sarkiyatçilar tarafindan Islâm üzerine sümullü arastirmalarin yapilmaya baslanmasindan bu yana ayni yöntem, ‘historical criticism (tarihî tenkit)’ adiyla, daha önce de isaret ettigimiz üzere, özellikle müstesrikler tarafindan Kur’ân’a, hadislere ve ilk devir Islâm kaynaklarina da uygulanir olmustur.

      Nitekim Batili çagdas arastirmaci Andrew Rippin, tarihî tenkit metodolojisini, çagdas Kur’ân arastirmacisi John Wansbrough’nin eserlerinde Kur’ân âyetlerine uygulamasindan çok daha önce, Goldziher ve Schacht’in ilk dönem Islâm kaynaklarindan hadislere uyguladigini belirtmistir. Ancak Andrew Rippin’in bu degerlendirmesine karsi çikan Fazlurrahman, hadis üzerinde yaptiklari arastirmalari ile meshur bu iki müstesrikin, Wansbrough’nin âyetlere uyguladigi gibi, hadisler üzerinde bir tahlil yapmadiklarini, ancak onlarin tarihî tenkit metodu kullanilarak, belirli hadislerin diger bazi hadislerin ortaya çikmasindan sonra gündeme geldigini (uyduruldugunu) göstermeye çalistiklarini ifade etmis ve hadislere yönelik bu tür bir çalismanin ilk defa kendisi tarafindan yapildigini iddia etmistir.

      Tarihî tenkit yönteminin yaninda, sarkiyatçilarin her biri, kendi dinî düsüncelerini bir sekilde arastirmalarina yansitmis, dinî suurlarinin da tesiri ile metotlarini gelistirmeye çalismistir. Ayrica onlar kendi dinlerindeki efsâneleri tespit etmek amaciyla uyguladiklari bazi yöntemleri, hadisleri tenkit etmek amaci ile de kullanmislardir. Bu bir anlamda hadislerin de efsâneler çerçevesinde ele alinmasi gerektigi iddiasini beraberinde getiren yine usûle dayali bir yaklasimdir. Meselâ Goldziher, özellikle Yahudi ve Hiristiyanligin kutsal kitaplarinin tarihî sübûtu konusunda uygulanan, tarihî/filolojik metotla gelistirilmis ölçüleri, sahîhliklerini asla konu edinmeksizin, Islâmî rivayetlere (hadislere) tatbik ederek, Kitâb-i Mukaddes baglaminda söz konusu alanda ulasilan neticeleri Islâmî rivayetler için de dogru kabul ederek, bunun nasil gerçeklestigini göstermek istemistir. Goldziher hadise dair eseri Muhammedanische Studien’i yazmasinin ardindan Günlügü’nde, eseri hakkindaki kanaatlerini su sekilde özetlemistir:

      "Bu eserde tatbik ettigim metot, Abraham Geiger’in gençligimin ilk dönemlerinden beri gayretli bir sekilde inceledigim çalismalarinin tesiriyle ortaya çikti... O zamandan bu yana, Islâmî rivâyetleri, neticede mütecânis bir dinden müntâc fikir akimlarini ve rivâyetlerin birbirleri ile çatisan gruplarla ilgisini kurmaksizin degerlendirmedim. Rivayetlerin kendileri çatismalardan dogmuslardir ve bu bakis açisina göre onlarin ortaya çikisini göstermek, benim hadis arastirmalarimin esas vazifesini teskil etmistir".
Su halde Goldziher, ilmî objektiflik bir yana, rivayetlerin siyâsî çatismalar neticesi uyduruldugu ön kabûlünden hareketle çalismalarini sürdürmüstür. Dolayisiyla Müslümanlardan da bu metodu ya da onun görüslerini benimsemis olanlar, -ister istemez- ayni sonuca ulasmaktan kendilerini alamamislardir.
Hadisler hakkindaki arastirmalari ile meshur bu müstesrikin de ifade ettigi gibi, Müstesrikler söz konusu usulün Islâm’a uygulanabilmesi için, öncelikle mevcut kaynaklarin ve onlardaki nakillerin güvenilir olmadiginin ortaya konulmasi yönünde çaba sarf etmis, ardindan da bu bilgi ve verileri yorumlama usulleri üzerine eserler vermislerdir. Özellikle bu ilk safhadan sonra, benzer düsüncelerin Islâm ülkelerinde de benimsenip yayginlastirilmasi gündeme gelmistir ki, sarkiyatçilarin Islâm ülkelerindeki yenilikçilik hareketleri ile çok yakindan ilgilenmelerinin bir sebebi de kanaatimizce bu olsa gerektir. Bu noktada siyasî ve iktisadî basarisizliklarin da etkisi ile, ilk karsilasmadan bu yana uzun yillar geçmesine ragmen, görünen basarilarin büyük ölçüde Bati cephesinden gelmis olmasi, bazi müslüman arastirmacilari Bati’dan hareketle yeni yöntem arayislari içerisine itmistir. Dolayisiyla, yöntem arayislari baglaminda, müspet yada menfi gayretlerde de sarkiyatçilarin etki ve katkisinin oldugu kaçinilmazdir.

      Ne var ki, söz konusu tartismalarin tarihi özellikle ülkemizde çok eski olmamakla birlikte, Ortadogu ve Hint alt kitasinda yüz yili asan bir geçmisi bulunmasina ragmen, su anda gelinen noktadan bakilacak olursa, Bati düsüncesinin etkisiyle gelistirilmeye çalisilan usül ya da yöntemlerin basarisindan söz etmek oldukça zor gözükmektedir.

Dipnotlar :

1- John Wansbrough, Goldziher'in hadislere uyguladigi metodu, çagimizda Kur’ân âyetlerine uygulamis ve ‘Kur’ân’in hicri II. asirdaki degisik bölgelerin dini kültürünü yansittigini ve Islâm toplumunun ürünü oldugu’ iddiasini ispatlamaya çalismis, daha sonra onun ekolünü devam ettiren bazi kisiler de degisik yöntemler uygulamak suretiyle ayni iddiayi sürdürmüstür (Wansbrough’nin Kur’ân’a dair görüsleri için bkz. Ismail Albayrak, “John Wansbroug’nun Kur’an Tarihi Teorisi ve Bati’da Dogurdugu Tartismalar”, Islâmiyât, cilt IV, sayi 1, Ocak-Mart 2001, s. 163-180).

2- Tarihî tenkit metodu ile birlikte Aydinlanma döneminde uygulanan baska usuller de uyumlu ve sistemli bir sekilde ilk defa Macar asilli Yahudi arastirmaci Ignaz Goldziher tarafindan 1880’li yillardan itibaren uygulanmaya baslandi. Özellikle Islâmî ilimler sahasinda yapilan çalismalarda büyük ölçüde onun yöntemi ve bakis açisinin hâkimiyetinden söz etmek mümkündür (Bu konuda Ayrintili bilgi için bkz. Ibrahim Hatiboglu, “Ignaz Goldziher’in Fikrî Arka Plâni ve Metodunun Hadise Yaklasimina Etkisi”, Oryantalistlerin Gözüyle Islâm: Yaklasimlar-Örnek Metinler (nsr. Ahmet Yücel), Istanbul 2003, s. 27-50.

3- Bu sebeple, Bati üniversitelerinin Ortadogu Arastirmalari bölümlerinde müfredatlara sarkiyatçilarin yazdigi eserler yaninda temel literatürde veya okuma listelerinde, çagdasçi yaklasimi savunan kisilerin eserlerine de mutlaka yer verilmistir.

4- Bu konuda genis bilgi için bk. Ibrahim Hatiboglu, Islâm'da Yenilenme Düsüncesi Açisindan Modernistlerin Sünnet Anlayisi, M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, doktora tezi, s. 32-52.

5- Fazlurrahman, "Islam and the Study of Religion", Approaches to Islam in Religious Studies, Tucson 1985, s. 199.

6- Sözgelimi sünnet üzerine yaptigi arastirmalari ile meshur olan Goldziher doktora tezi olarak Yahudiligin Kur'ân üzerindeki tesirini ele almistir.

7- Ignaz Goldziher, Tagebuch, nsr. Alexander Scheiber, Leiden 1978, s. 164.

8- Goldziher, Muslim Studies, London 1967, II, 40-44.

9- Goldziher’in gerek Günlügü’nde gerekse Ortadogu Seyahat Notlari’nda ortaya koydugu Islâm dünyâsi ile fikrî irtibatina dair degerlendirmeler için bkz. Ibrahim Hatiboglu, “Yakindogu Seyahati ve Eserleri Baglaminda Ignaz Goldziher ve Islâm Dünyasi ile Fikrî Etkilesimi”, Marife, yil 2, sayi 3, kis 2002, s. 107-121.

10- Goldziher, Tagebuch, s. 123. Onun arastirmalarinin temelini olusturan bu görüs, “Kitâb-i Mukaddes dahil, bütün dini metinlerin insan mahsûlü oldugu ve yazildiklari dönemin sartlarini yansittigi” seklinde ifade edilmistir (Lawrence I. Conrad, “The Pilgrim from Pest”, Golden Roads; Migration, Pilgrimage and Travel in Medieval and Modern Islam, nsr. I. R. Netton, 1993, s. 124).

Son Düzenleme Cuma, 02 Nisan 2010 15:28
Yaratilisgayesi Yöneticisi

Yaratilisgayesi Yöneticisi

E-posta: Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

En Son Yaratilisgayesi Yöneticisi

İlgili Videolar

AddThis Social Bookmark Button

Resim Galerisi

AddThis Social Bookmark Button
Başa Dön