AddThis Social Bookmark Button

KANDİL GECELERİNİ KUTLAMA
GELENEĞİNİN ŞER'Î DAYANAKLARI
 
Doç. Dr. Mustafa DÖNMEZ

Giriş :Günümüz İslam dünyasında ve özellikle de ülkemizde, kutlanagelen  Mevlit, Regaib, Miraç, Berat gibi bazı kandil geceleri bulunmaktadır. Araştırmamızda sözkonusu kandil gecelerini kutlama geleneğinin şer'i dayanakları tespit edilmeğe çalışılmıştır. Ayrıca konuyla ilgili olarak İslam alimlerinin görüşleri belirtilmiş ve bu geceleri kutlamanın meşrû olup olmadığı hususunda tatminkar bir sonuca varılmaya çalışılmıştır. Cenab-ı Hâk’dan niyazımız, bu çalışmamızın müslümanlar için faydalı olması dileğidir.

1.     Mevlit Kandili  :İsminden de anlaşıldığı üzere Peygamber (s.a.v.)’in doğduğu gece olup, Rabi’u’l-Evvel  ayının on ikinci gecesine rastlamaktadır. Ancak hz. Peygamberin bu gecede doğduğu konusunda ihtilaf olduğu bilinmektedir.[i] Ayrıca bu gecenin ne fazileti ve ne de kutlanması konusunda hiç bir rivayet sabit olmamıştır. Kaldıki ne Peygamberimiz (s.a.v.) ne ashabı ve ne de selef-i salihin bu geceyi kutlamış değildir.

Dolayısıyla ilim adamları bu geceyi özel olarak ihya etmeyi ve de mevlit okumayı dinde ihdas edilmiş bir bid’at saymışlardır.[ii] Ayrıca okunan mevlidin de bid’atlerden sayıldığı ilim ehlince bilinen bir husustur.[iii] Nitekim ilk mevlit okuma adeti Mısırda Rafizî olan Fâtimiler tarafından ihdas edilmiş ve günümüze kadar mevlit ve diğer kandillerde değişik dillerde okunagelmiştir. Bazı İslam alimleri bu kutlama geleneği, hırstiyanların, İsa (a.s.)’ın doğum yılını kutlama adet ve kültüründen Müslümanlara intikal etmiş olabileceğini söylemektedirler[iv] ki, bu makul bir tespit olarak görünmektedir.

Rabi'u'l-Evvel  ayındaki kutlamalar konusunda Sünnet ve Bid'atler eserinin müellifi şu ifadelere yer verir : '' Bu ay, özel olarak namaz, zikir, ibadet, infak ve sadaka için ayrılan bir ay olmadığı gibi, Peygamber (s.a.v.) efendimiz kanalıyla İslamın mübarek olduğunu bildirdiği Cuma ve bayram günlerinden biri de değildir. Peygamber (s.a.v.) efendimiz bu ayda doğmuş ve aynı zamanda bu ayda vefat etmiştir. Öyleyse doğumuna neden sevinirler de ölümüne üzülmezler? Bu durumda doğumunu kutlamak ve bu maksadla törenler düzenleşek, hoş olmayan bir bid'at ve ne yazık ki bir dalalettir. Bu kutlama ne dine uygun ve ne de akla yatkın bir davranıştır. Çünkü bunda hayır ve bereket olsaydı, elbette dört halife, sahabe, tabiin ve tebe-i tabiin, mezhep imamları ve onlara tabi olanlar gaflet içinde olmazlar ve bunu kutlarlardı.''

 2.     Regaip Kandili : 

a. Regaip Gecesi ve İhya Edilmesinin Fazileti :

Bu geceyi ihya etmek maksadıyla Recep ayının ilk perşembe gününün akşamı yani cuma gecesine Regaip denilmektedir.[v] O günün oruç tutulması, akşamla yatsı arası kılınan on iki rek’atlık namazın ve bu gecenin fazileti hakkında gelen rivayet şudur:

 Enes b. Mâlik (r.a.)  Allah Rasulu (s.a.v.)’in  şöyle dediğini rivayet eder:

            (Recep ayında orucun faziletini zikrettikten sonra, devamla) “O ayda bulunan ilk cuma gecesinden gafil olmayın. Çünkü o, meleklerin regaip diye isimlendirdikleri bir gecedir. Kim recep ayının ilk perşembe gününü oruc tutar ve o günü, akşamla yatsı arası on iki rekat namaz kılarsa, (namazın keyfiyetini açıkladıktan sonra) Allah Teâla o kimsenin günahlarını bağışlar.”[vi]

 İmam İbnu’l-Cevzî bu hadis hakkında şunları söyler :

            “Bu hadis Allah Rasulu (s.a.v.) üzerine uydurmadır. Ali b. Abdillah b. Cahdami, bu rivayetiyle ilim ehli tarafından itham edilip yalancı sayılmıştır. Hocamız hafız Abdulvahhab’ı şöyle derken işittim: Bu hadisin ravileri mechûldür. Ravilerle ilgili bütün kitaplarda onları aradım ve bulamadım.”[vii]

İbnu’l-Cevzî sözüne şöyle devam eder :

            “Bu hadisi uyduran kimse bid’atında[viii] çok aşırı gitmiştir. Çünkü bu namazı kılan kimse önce gündüz oruç tutacaktır. Belkide o günün gündüzü çok sıcaktır, oruçlu olunca da akşam namazına kadar haliyle yemek yeme imkanı bulamıyacaktır akşam namazından sonra, bu namaz için uzun tesbihat sebebiyle kıyamda ve secdede duracak neticede gayet eziyet çekmiş olacaktır. Ben doğrusu, ramazan ve teravih namazlarına nazaran insanların bu namaz için, nasıl izdihamlaştıklarını gıpta ettim. Öyleki, bu namaz halk indinde diğer namazlardan daha büyük ve değerlidir. Çünkü bu namazda genelde diğer beş vakit namaza gelmeyenler hazır bulunuyor.[ix]

 Hâfız Ebu’l-Hattâb ise şunu söyler :

            “Regaip namazını uydurmakla ittiham edilen kimse Ali b. Abdillah b. Cahdamî’dir. Mechûl olan raviler üzerine uydurmuştur ki, bunlar kitablarda mevcut değildir.[x]

            Hâfız el-İrakî şöyle der :

            “Sözkonusu hadisi eserinde nakleden, Rezin adında bir yazardır ve hadis uydurmadır.”[xi]

 

 b. Regaip Namazının Tarihi :

 İmam et-Tartuşî şu sözünü ekler:

            “Receb ayındaki regaip namazı, Beytü’l-Makdis’de bizim bulunduğumuz yerde ancak h. 480 senesinde ihdas (uydurulmuş) edilmiştir. Bundan önce bu namazı ne gördük ve ne de duyduk.”[xii]

İmam İbn teymiye de bu kutlamanın h.IV. asırdan sonra başladığını, gündüzün oruç tutulması, gecenin de regaip diye isimlendirilen namazın kılınmasıyla ilgili rivayetin, hadis ulemasının  ittifakıyla uydurma olduğunu ifade etmektedir.[xiii]

Bu gecede mevlit okuma geleneği bu namaza nisbeten yeni sayılıp daha sonra uygulanmaya başlanmıştır.

 

 3. Miraç Kandili :

Cenab-ı Hakk'ın bir ihsanı olarak, Peygamber (s.a.v.)'in Recep ayının yirmi yedinci gecesinde semalara yükselmesi veya çıkması (urûç) mucizesidir.[xiv] Dolayısıyla bu geceye Miraç gecesi denilmiştir. Hz. Perygamber'in Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar götürülme (İsra) mucizesi Kur'an-ı Kerim'de zikredilmiştir.[xv] Semalara çıkması olayı (miraç) ise, muteber sahih hadis kaynaklarımızda anlatılmıştır. Ancak bu Miraç gecesini özel olarak ihya etme konusunda her hangi bir delil bulunmamaktadır.

Sünnet ve Bid’atler kitabının yazarı Muhammed Abdüsselam, Recep ayındaki bid’atler bölümünde şunları zikreder :

            “Miraç hadisesini okumak, recep ayının yirmi yedinci gecesi kutlamada bulunmak bid'attir. Bazı kimselerin o geceye mahsus zikir ve namazların varlığından sözetmesi, Recep, Şaban ve Ramazan aylarında okunacak dualardan bahsetmesi, tamamen uydurma, iftira ve bid'atelerden ibarettir. Eğer bunda bir hayır olsaydı, öncekiler bizleri bu yarışta geride bırakırlardı. Miraç gecesinin hangi gece olduğuna bir kanıt mevcut değildir. Hatta bu olayın hangi ayda olduğu da belli değildir.”[xvi]

 İmam İbn Teymiyye’de Recep ayının yirmi yedinci gecesi ile ilgili olarak kılınan namaz hakkında şöyle der:

            “Muteber alimlerin belirttiği gibi, İslam alimlerin ittifakıyla bu, (namaz) meşruu değildir. Bu ancak cahil ve bid’atçı kimselerden südur eder.”[xvii]

Bu gecede de mevlit okumak adet halini almıştır. Böylelikle bir bid’ata diğer bir bid’at eklenmiş olunmaktadır.

 

4.     Berât Kandili :

a. Berât Kandili ve İhya Edilmesinin Fazileti:

Berât kandili ise Şaban, ayının on beşinci gecesine denilmektedir.[xviii] Bu gecenin faziletiyle ilgili bazı rivayetler gelmiştir. Örnek olarak bir kaçını zikredelim.

 Hz. Ali (r.a.)’dan Allah Rasûlü (s.a.v.) şunu demiştir :

            “Şaban ayının ortasında olan gece olunca, gecesini ihya ediniz, gündüzünü de oruçlu geçiriniz.”[xix]

Diğer bir rivayet ise şöyledir : Ebû Musâ el-Eş’arî (r.h.)’dan Nebi (s.a.v.)  şöyle demiştir :

            “Şaban’ın ortasında bulunan gecede Allah Teâla mahlukatına nazar eder. Müşrik ile cimri müstesna olmak üzere bütün mahlukatını affeder.”[xx]

            Yine başka bir rivayette de şöyledir:

 Hz Aişe (r.a.)’dan Nebî (s.a.v.) şöyle demiştir:

            “Bu gecede Adem oğlundan her doğacak ve ölecek olan yazılır. Ve yine bu gecede onların amelleri yükselir ve rızıkları iner.”[xxi]

Ancak bu rivayetler veya zikrettiğimiz rivayetlerden hiç birisi sahih değildir. İlk rivayet Hz. Ali’nin rivayetidir.

             Hâfız el-Buseyrî şöyle der:

            “Bu rivayetin senedinde İbn Ebî Sebure vardır. Asıl ismi, Ebu Bekr b. Abdillah b. Muhammed b. Ebî Sebure'dir. İmam Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Ma’in, bu adamın hadis uyduran bir kimse olduğunu söylediler.”[xxii]

            İkinci rivayete gelince, Ebu Mûsa el-Eş’arî’nindir. Hâfız el-Buseyrî derki :

            “Ebû Musâ’ya ait hadisin senedi zayıftır. Bu da  Abdullah b. Lehi’a’nın zayıf oluşundandır. Birde Velîd b. Müslim’in tedlis yapması söz konusudur.”[xxiii]

Diğer rivayette Hz. Aişe’ninkidir. Onun, Ebû Mûsâ el-Eş'arî’nın rivayetine benzer başka bir hadisi daha vardır. İmam Beyhakî, her iki rivayeti de Da’vât’ul-Kebîr isimli eserinde tahriç ettikten sonra şöyle der :

            “Bu hadisin isnadında ve öncekinde de mechûl olan kimseler vardır. Diğeri birine eklenince rivayet biraz kuvvet kazanmaktadır.”[xxiv]

 Bid’at ile ilgili eserinde bu rivayetleri serdeden Ebu Şâme akabinde şunu söyler:

            “Bu rivayetlerde hususî bir namazın beyanı yoktur. Ancak bu gecenin faziletini belirtmektedir. Geceyi ihya etmek ise, bütün senenin gecelerinde olduğu gibi müstehabtır. Mahzúr ve münker olan şey ;  bazı geceleri hususi bir keyfiyette hususi bir namazla tahsis etmek, cuma, bayram ve teravih gibi ve bunu da İslam’ın şiarından olan mezkur ibadetler gibi izhar etmektir.”[xxv]

 

b. Berât Kandilinde Kılınan Namaz :

            Allâme Ali b. İbrahim bu namaz hakkında şöyle der:

            “Şaban ayının ortasında geceleyin kılmak üzere ihdas edilen (uydurulan) onar defa ihlas suresi okumak suretiyle cemaatle kılınan, cuma ve bayramlardan daha fazla önem verilen yüz rek’atlık elfiye namazına gelince; hakkında ancak ya zayıf ya da uydurma haber ve rivayet gelmiştir. Kût’ül-Kulüb ve İhyâu Ülûmi’d-Dîn yazarlarının zikretmesine veya Sa’lebi tefsirinin bunun kadir gecesi olduğunu söylemesine aldanma”[xxvi].

            Hâfız el-İrakî ise şöyle der :

            “Şabanın onbeşinci gecesine ait olduğu söylenen namazın aslı yoktur.”[xxvii]

            İbnu’l-Cevzî’de: “Şüphesiz bu hadis uydurma” demektedir.[xxviii]

            İmam İbn Teymiye de buna benzer açıklamalarda bulunmuştur.[xxix]

 

 c. Bu Namazın Çıkış Tarihi :

 İmam et-Tartuşî bunu şöyle anlatır :

            “Bana Ebû Muhammed el-Makdisî haber vererek dedi ki : Bu namaz, bizde ilk olarak 448 h. senesinin evvelinde ortaya çıkmıştır. Nablus şehrinden İbn Ebi’l-Hamrâ adıyla tanınan birisi Beytü’l-Makdis'e geldi. Güzel tilaveti vardı, kalktı ve Mescid-i  Aksâ’da Şaban ayının yarısında (15’inde) bulunan gecede namaz kıldı, arkadan ona birisi uydu ondan sonra bir başkası, daha sonra bir diğeri eklendi, neticede namazı bitirinceye kadar kalabalık bir cemaat oluştu. Gelecek sene yine geldi ve arkasında bir çok insan bu namazı kıldı. Mescidde bu yayıldı. Böylelikle Mescid-i Aksâ’da ve insanların evlerinde bu namaz intişar etti. Daha sonra bir sünnetmiş gibi günümüze kadar bu namaz devam edegeldi.”[xxx]

İmam İbn Teymiye de bu namazın çıkış tarihi ve kutlamalar konusunda bilgi verirken bunların h. IV asırdan sonra ortaya çıktığını belirtir.[xxxi]

 Günümüzde bile bu gecenin ihyası için, camilerde mevlit okunmak, salavat ve dualar yapılmak suretiyle kutlama geleneği  bilinçsiz bir şekilde devam ettirilmektedir.

  

5.     Kadir Gecesi :

Ramazan ayının en faziletli gecesidir. Bunun nedeni Kur'an ayetlerinin ilk defa vahyedilmeğe başladığı gecedir.[i] Fazileti konusunda Kur’an ve Sünnetten bir çok deliller sabit olmuştur. Bu geceyi ihya etmeyi teşvik eden hadislerle, Peygamber (s.a.v.) ve Ashabının bu geceyi ne şekilde ihya ettikleri konusundaki rivayetlerin hadis mecmualarında yer aldığı şüphesizdir. Nitekim on dört asırdan beri Müslümanlar bu geceyi ihya ede gelmişlerdir. Ancak buradaki sorun, Kadir gecesini ihya etme keyfiyeti ile ilgilidir. Zira dini bilgilerden mahrum olan bir çok müslüman, bu geceyi sünnete uygun bir şekilde ihya etmediği ve ibadetlerine bir çok bidatler karıştırdığı görülmektedir. (Örneğin; camilerde mevlit okumalar, bir sesle getirilen salavatlar, koro halinde ilahiler, spor hareketlerini andıracak şekilde huşudan uzak hızlıca kılınan teravihler, kollektif hatimler, bin defa kelime-i tevhid tesbihini çekmeler, v.s...). Dolayısıyla bu geceyi ihya maksadıyla yapılan ve salih zannedilen bir çok amel, ne yazık ki faydasız ve boş bir gayretin ürünü olmaktan öteye gitmemektedir. Binâenaleyh Müslümanların ibadetlerdeki yanlış uygulamalarının düzeltilmesi için ciddi bir şekilde bilinçlendirilmelerine ihtiyaç vardır. Bu nedenle halkın uyarılması konusunda ilim adamları ve din görevlerine önemli vazifeler düşmektedir.  

 

Sonuç :

İslam tarihinde bin yıla yakın bir geçmişi olan kandil gecelerini kutlama geleneğinin şer'i dayanakları ve konuyla ilgili olarak ulemânın görüşleri araştırılmış, söz konusu geceler içerisinde Kadir gecesini ve bu gecenin ihya edilmesiyle ilgili deliller arzedilmiştir. Şaban ayının onbeşinci gecesiyle ilgili rivayetler ise, birbirini takviye ederek bu gecenin faziletine delalet etmiş olsalar bile, bunlarda hususi bir namazın beyanı olmadığına işaret edilmiştir. Kandil diye addedilen diğer gecelere gelince, ne fazileti ve ne de ihyâ edilmeleri konusunda muteber hadis kaynaklarımızda sabit olmuş her hangi bir delilin bulunmadığı da belirtilmiştir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.), Sahabe, Tabiin ve Tebe-i tabiin dönemlerinde, bu tür kutlamaların olmadığını belirterek, cehaletin yayıldığı, dini duyarlılığın kaybolduğu ve çeşitli bid'atlerin zuhur ettiği devirlerde bu geceleri kutlama adetinin ortaya çıktığı vurgulanmış,  tarih olarak ta bunun, h. V. asrın ortalarında başladığı tespit edilmiştir.

 Muhtemelen okuyuculardan bazıları, müslümanların manevi gıdalarının tıkandığı endişesiyle bu çalışmayı hoş karşılamayacaklardır. Kaygıları yerinde olmakla birlikte, bu kardeşlerimize Peygamber (s.a.v.)’in Hz. Aişe (r.a.)’dan gelen sahih bir hadisi şerifin hatırlatılması yaralı olacaktır :

            “Kim, bizim üzerinde bulunmadığımız bir ameli işlerse, o amel merduttur.”[ii] Binaenaleyh, sahih delillere dayanmayan herhangi bir amel manevi gıda değildir.

Öyleyse bir amelin meşrûluğu, veya sahih oluşu, hz. Peygamberin sünnetine uygunluk arzetmesiyle ölçülür. Eğer İslamın uygulanışı insanların geleneklerine bırakılmış olsaydı, karşımıza bir çok  keyfi uygulamalar ortaya çıkardı. Dolayısıyla Abdullah b. Mesud'un ''Sünneti seniyyeye uygun az amel, bidatla karışmış çok amelden daha hayırlıdır'' [iii] sözü, amellerin sünnete uygun olmasının gerekliliği konusunda yapılmış önemli bir vurgudur.

 Cenab-ı Hak cümlemize hakkı hak bilip ona tabi olmayı, batılı da batıl bilip ondan kaçınmayı nasip eylesin, bizleri kendi rızasına uygun ameller işlemeyi muvaffak ve müyesser kılsın.

 

Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi, Rasûlü'nün yoluna tabi olanlar üzerine olsun.... 

 

 Dipnotlar : 

i Bkz. İbn Teymiye, İktidau’s-Sırâti’l-Müstakîm, Lahor, 1397/1977, s. 294-295.

ii Bkz. İbn Teymiye, age., s. 294-295.

iii Bkz. Hayrettin Karman,  İslamın Işığnda Günün Meseleleri, Kalem yay., İst., 1980, s.121.

iv Bkz. İbn Teymiye, age., s. 294.

V Muhammed Abdüsselam, Dua ve zikirlerle ilgili Sünnet ve Bid'atler, İkbal Kitabevi, Konya, 2000., s. 136.

v Bkz. Abdullah Yeğin, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat,  Derya yay. İst., 1978, II/1276.

vi Ebu Şâme, el-Bâisu 'ala İnkâri’l-Bida’i ve’l-Havâdis, Mekke, 1401/1981., s. 39-40.

vii  İbnü’l-Cevzî, el-Mevdu’ât, Kahire, 1407/1987, II/125-126.

viii  Dini istilah’da bid’at : İbadet maksadıyla dinde aslı olmayan veya aslı olupta ona benzeyen bir uygulamayı ihdas ederek dine sokmaktır. 

ix İbnü’l-Cevzî, age., II/127.

x Ebu Şâme, age.,, s. 40.

xi Muhammed Abdüsselam, age., s. 137.

xii et-Tartuşî, el-Havâdisu ve’l-Bida’u, Beyrut, ts., s. 133.

xiii Bkz. İbn Teymiye, age., s. 293.

xiv Bkz. Abdullah Yeğin, age., II/983.

xv Bkz. İsra suresi, 1.

xvi Muhammed Abdüsselam, age., s. 140.

xvii İbn Teymiye, age., s. 293.

xviii  Bkz. Abdullah Yeğin, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat,  Derya yay. İst., 1978, I/163.

xix Bkz. İbn Mace, İkametü's-Salat , 191, thk. Muhammed Fuâd Abdulbaki, Mısır, 1972; el-Beyhakî, Fedâilu’l-Evkât, Beyrut, ts., s. 24;  İbnu’l-Cevzî, el-İlelu’l-Mutenâhiye fi'l-Ehâdisi'l-Vâhiye, thk. İrşadu'l-Hak el-Eserî, Lahor, 1399/1979, II/71.

xx Bkz. el-Buseyrî, Misbâhu’z-Zucâce fi Zevâid-i İbn Mâce, Beyrut, ts., II /10.

xxi Bkz. Ebu Şâme, el-Bâisu 'alâ İnkari’l-Bida’i ve’l-Havâdis, s. 35.

xxii el-Buseyrî, age, II/10.

xxiii el-Buseyrî, age, II/10.

xxiv el-Beyhâkî, ed-Da’vatu’l-Kebîr, (el yazma).

xxv Ebu Şâme, el-Bâisu 'alâ İnkari’l-Bida’i ve’l-Havâdis, s. 35.

xxvi Muhammed Tâhir b. 'Ali, Tezkiratu’l-Mevduât, s.45.

xxvii Muhammed Abdüsselam, age., s. 141.

xxviii İbnü’l-Cevzî, el-Mevdu’at, II/127.

xxix Bkz. İbn Teymiye, İktidau’s-Sırâti’l-Müstakîm, s. 302.

xxx et-Tartuşî, el-Havâdisu ve’l-Bida’u, s. 132.

xxxi  Bkz. İbn Teymiye, İktidau’s-Sırâti’l-Müstakîm, s. 293.

xxxii Bkz. Abdullah Yeğin, age., I/843.

xxxiii Bkz. Sahihu Müslim, Ekdiye, 18, thk. Muhammed Fuâd Abdulbakî, Kahire, 1412/1991; İbn Mace, Mukaddime,2.                                                       

xxxiv Bkz. Dârimî,  Mukadddime, 22, Dâru'l-Kutubi'l-'İlmiyye, Beyrut, ts.



Paylaş....